Geçmişimde rol oynayan biri şu cümleyi kurmuştu bana: "
Bir şeyi çok kez uyarırsan etkisini kaybeder, az sayıda ve etkili olmalı." Onun kullandığı yer ve anlam bambaşkaydı, ama sonradan idrak ettim ki bu yaşamın tamamında böyleydi. Gel birlikte düşünelim.
Sevgi:
Sevdiğin çok mu insan var? Ya da az mı? Çok mu sevenin var, az mı? Hiç fark etmez. Ayrıca bu senin kimliğini de belirlemez. Sen sensin, sev ya da sevme, sevil ya da sevilme. Kendini seversen devamı gelir, sevgi yeni sevgilere gebedir. Sevginin azlığını çokluğunu bir kenara koyalım şimdi. Son bir haftada kaç kere "Seni seviyorum." dedin sevdiğin herhangi bir insana? Düşün. Peki bunu derken ne kadar hissettin, hissettirdin? Az kullanıyorsan bu cümleyi yeterli mi bu miktar? Çok kullanıyorsan gerçekten hissederek söylüyor musun her seferinde? Peki ya hiç kullanmıyorsan? Kullan, duymak ister insan sevildiğini. Olayın kritiği şurada: Az ama etkili kullanmak, uyarmak. Anlıyorsun değil mi?
Kin:
Hayatından biri geldi geçti, kin mi dolusun ona? Şunu bil, kin nefreti doğurur, nefretse sevginin evrim halidir. Nefret ediyorsan birinden içindeki sevgi kırıntılarını yokla. Bilirsin kırıntıların üstüne basmak günahtır. Temizlemediğin sürece içindeki kırıntıları, yaşam yolun sürdükçe basacaksın onların üstüne. Girmek ister misin günaha? Süpür onları tek seferde. Süpürgeni az uyar, çok uyarırsan(çok aç-kapa yaparsan) etrafa savrulabilir kırıntılar. Az ve etkili uyarmak, unutma, tek seferde. Kapatma düğmesine bastığında nasıl da göreceksin bak sevgi&nefret uyumunu, kininin de yok olduğunu. Ha bir de şu var: Hâlâ sevebileceğini düşünüyorsan şuan kin duyduğun kişiyi, süpürmek zorunda değilsin sevgi kırıntılarını. Kırıntıların yol gösterici olduğu bir masal vardır bilirsin, en sevdiğimdir benim. Hatta hayallerimden bir tanesi ileride küçük kızıma bu masalı okumak, onu uyutmak, göz kapaklarından öpüp onu koklayarak birlikte uyumak. Peki senin hayallerin? Hayallerinin herhangi birinde o kin duyduğun kişi var mı bir düşün. Varsa; kendini kandırma, hâlâ seviyorsun. Varsa; kırıntıları süpürme, yalnızca takip et onları. Hansel veya Gretel ol fark etmez ama git peşinden. Çünkü bu hayatta en önemli şey sevgidir aslen.
Yalan:
Çok yalan söyleme, patlak verirsin. Az uyar insan beyinlerini. Ancak o zaman etkili olur yalanın. Kendini herkese inandırmak zorunda mısın? Anlaması gerekenler anlasa yetmez mi? Bırak inanmasınlar. Ha bir de rengi olmaz yalanın, hepsi karadır unutma. Kararmayı göze alıyorsan ne âlâ!
Uyku:
Uyudun uyandın. Gözlerinin şimşiş. Boynun tutulmuş, oynatamıyorsun. Bedenin uyuşuk, hiçbir şey yapmak gelmiyor içinden. Üstelik hiç uykunu almış gibi de değilsin, sanki hiç uyumamışsın. Peki sence az ve etkili mi uyarmışsın uykunu yoksa çok ve etkisiz mi? Cevabı belli değil mi?
Temas:
Sevdiğin adamı sadece iyi geceler öpücüğü verirken öp, değmesin dudakların ona başka an. Ki gün boyu sıcak dudaklarının ona temasını düşleyerek geçsin tüm zaman'ı, çeksin iple her gece o an'ı. Sen onu sürekli uyarırsan yani günün her saati öpersen ne anlamı kalır ki dudaklarının? Kutsallığını ne kadar sürdürür ki dilin, damağın?
Gizem:
Puzzle gibi ol. Her bir parçanı farklı yerlere gizle. Kolay olmasın bulunması, emek istesin. Sen söyleme yerlerini o parçaların, kendileri bulsun. Bulmayanın da keyfi bilir. Senin canın sağ olsun. Parçalarını nerelere gizleyebileceğin hakkında sana birkaç ipucu verebilirim. Eğer ki ben bulurum diyorsan bu paragrafı okuma, hemen şimdi atla. Böyle benim gözümde daha gizemli olursun sonuçta.
(Bulamaz mısın? Okumaya devam et.)
Parçalardan bir tanesi kalbinin içinde olmalı. Ancak kalbine giren biri bulabilmeli onu. Peki ya o parça son parça mı? Hayır. O kişi çözebilmeli mi seni tamamen? Hayır. Seni tamamen çözmek mümkün olmamalı, hep bir gizli yanın olmalı. Bu yüzden son bir parçanı ruhunda saklı tut. Ancak ruhun bedeninden çıktığı vakit tamamen çözülebil. Çünkü insanlar tenine sarılmak yerine mezar taşına sarıldığında zaten yeniden gizemli olacaksın. Nefesinin gizemi yerini toprağına bıraktı. Bak gördün mü? Gizemin hiç bitmedi, yalnızca evrildi. Çünkü bitmemeli! Yani işin özü şu: Çok uyarma insanları puzzle parçaların konusunda. Ancak böyle etkili olabilirsin bu hayatta.
Şıklık:
Özel bir yere davetlisin, güzel gözükeceğim diye her bir uzvunu mücevherle doldurursan komik gözüküp, sırıtmaz mısın o davette? Bedenini az uyarmalısın, ona nazik dokunuşlar yapmalısın. Boynuna inci bir kolye tak, bir de gerdanın açık olsun, tamamsın.
Kadın:
Bir gül gördün bahçende. Budanması, sulanması lazım. Çok uyarma onu, çok budama yani, çok sulama, ölür yoksa. İster misin ölü bir çiçek? Az uyar, yumuşak dokun yapraklarına. Dikenlerini koparma, varsın batsın. Hem sen hiç gördün mü acısı olmayan güzellik? Bir kere onun sadece çiçeğini sevemezsin, o kadar basit değil. Solmuş dökülmüş yapraklarını da seveceksin, köklerini seveceksin, toprağını seveceksin, dikenini seveceksin! Sevmekle kalmamalısın. Ona gübre, su, güneş olmalısın. Kendinden ona bir şeyler vermezsen ondan bahçende olanca zerafetiyle yaşamını sürdürmesini bekleme, bekleyemezsin. Son olarak şu cümlemi aklına kazı: Her kadın bir güldür.* Şimdi bunu düşünerek bu paragrafı bir daha oku.
(Okuduysan şimdi yazının kalan kısmına geçebilirsin.)
Şanlısın ki; en özel gül türü kadındır, ona iyi baktığın sürece mevsimsel bir çiçek olmaktan vaz geçer. Çünkü her daim bahçende var olmak ister. Bahçendeki güle iyi bak küçük adam, onu az uyar. Az uyar ki, seninle yaşasın bir ömür.
Hoşça kal.🌸
Dipnot1: Ben de bir gül'üm. Sarı bir gül, bodur değil uzun, dikenlerimin sertliği ise insanına göre, hem öyle herkesin bahçesinde açmam kolay kolay, biraz özel bir türümdür. Daha fazla anlatmayacağım kendimi, bahçendeki gül'ü çözecek olan sensin, işin zor, kolay gelsin:)
Dipnot2: İlk baştaki cümleyi kuran, hatta bu yazıyı yazmama ilham olan kişiyi merak ediyorsun değil mi? Etmeye devam et. Ama çok da etme, etkisini kaybeder. Unutma neydi? Az ve etkili.
Dipnot3: Yazıyı çok mu beğendin? Sık sık açıp da okuma. Az ve etkili olmalı bu da her şey gibi, UNUTMA!
Dipnot4: Neden böyle yazılar yazıp bir yerlere göndermiyorsun? diye sorma. Çok kişinin yüreğine dokunursam ne anlamı kalır ki? Benim uyarmak istediğim yürekler belli. Uyarabildim mi?
-M. Banu Yıldız