14.08.2018
Eleştiri Meselesi
Toplumlar da doğar, yaşar, büyür ve ölür bana göre. Ruhları ise bir koca umman olan yeryüzünde oradan buraya koşturur durur ve iyi bir beden bulunca ona ruh verir. Devletler için kullanılan bu benzetmeyi toplumlara atfederek yazmamın nedeni ise halkların birdenbire sönmeyip devletlerin tek gecede yıkılışlarıyla oluşan yanlış kanaattir. Bu yıkılışlar ruhu öldürmüyor toplumun üzerinde devam ediyor. Toplumun ise ahlak anlayışı, etik kuralları, örfü, âdeti ve kanunları değişiyor. Değişmekte olan bu mefhumlar toplumun yavaş yavaş ölmesi demek oluyor.
Bizim toplumumuzun tetkik edilmesi gerekiyor. Yaşının ve karakterinin ortaya konması gerekiyor. Şayet bu inceleme yapılırsa konacak teşhis ise –yine bana göre- ergenliğinin ortasındaki isyankâr bir genç olacağıdır. Bu fikrimi desteklemek ise tereyağından kıl çeker gibi kolay olacaktır. Çünkü bu genç, makul konuşulduğu zaman çok sıkılacak ve heyecan arayan tabiatıyla aşırı fikirlere itibar edecektir. Bu genç, yavaş yavaş yürümek varken koşmayı tercih edecektir. Bu gence asla yapmamanız gereken en önemli şey ise eleştirmektir. Herhangi bir eleştiri yönelttiğiniz vakit asabileşecek ve agresif algıladığı bu fikri kesinlikle reddedecektir. Belki koşa koşa kendini izole etmeye çalışacaktır. Bu eleştiri kaldıramamak bizde bir ahlak halini almıştır ve derhal değiştirilmesi gerekir.
18. yüzyılın en önemli değişikliği elbette bize (yani dünyaya) yeni bir ufuk kazandırmasıdır. Bu yeni açılan gedikten ise 19. yüzyılda birçok aydın ve bilim adamı geçmiştir. Bu gediğin en büyüğünü değişmez denen ahlak anlayışını yıkmakla kalmayıp yeniden genel çerçevesini çizen büyük filozof Immanuel Kant açmıştır. Burada gelişen anlayış buralara kadar henüz gelmemiştir. Zira çizilen yeni çerçeve sadece belli bir olgunluğa erişmiş milletler için bir teneffüs zili vazifesi görmüştür. Bu teneffüs arasında gelişen geniş Alman felsefesi sonrasındaki bilim ve felsefenin öncülüğünü de yapmıştır. Ergen toplumlar ise babalarından kalma ahlak anlayışının değiştiğini ve tahrif edildiğini daha anlayamamış ve bu meseleye bir hayli uzakta duruyor. Bu felsefenin yerleşmesini ummak, felsefenin bile ne kadar zor yapılabileceğini görenler için mümkün gözükmemektedir.
Eleştiri, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işidir. Yani kısaca tenkit. Eleştirinin sadece olumsuz olarak algılanması bile bu türün ne kadar geride kaldığını gözler önüne seriyor. Bu yanlış yaygın kanaatin yanı sıra eleştiri için halktan bir talep de yok gözüküyor, çünkü para temelli bir sistemin ortasındaki memleketimiz bu şekilde bir fırsatı eline geçirseydi, affetmezdi. Zaten eleştirmenlerimizin azlığı da bu savı desteklemektedir. Var olanların kalitesi tartışılıyorken, kalitelilerinin adedi ise tek elin parmaklarını geçmeyecek dereceye düşmüştür. Bunların ise sert tenkitler yerine daha naif bir üslup benimsemeleri de olgunluğun olmadığını tekrar suratımıza çarpıyor. Hâlbuki bundan çok seneler evvel en meşhur kritikçilerimizden olan Nurullah Ataç bile kitabının ismini Karalama Defteri koymaktan geri kalmamıştı.
Bu baskın kültür daha dünün meselesidir demek de yanlıştır. Burada yanlış anlaşılmak istemem. Nef’i idama mahkûm edilmişti. Üç şeyhülislamın idamına karar veren de aynı kültürdü. Daha nice fikir, din ve ilim adamının akıbeti aynı istikametteydi. Bu kültür sonrasında fasılasız olarak bugüne kadar geldi. Ne devrimlerden büyük bir zarar gördü, ne de darbelerden. Bu öylesine güçlüydü ki, sert tedbirler bile fayda vermedi. Üst kültür, halka inemedi. Alt kültür de çıkmayı aklına bile getirmedi. Bu konuşmadan anlaşan ikili yüz yüze gelince mecburen konuştu. Mecburiyetten ise alt kültürün hâkimiyeti (daha doğrusu tahakkümü) çıktı. Bunu ise eleştirmek, üst kültürü tenkit etmekten bin beterdir. Kutsalları o kadar çoktur ki, dokunduğunuz her meselede dilinize acı biber sürülür, ellediğiniz her nokta eliniz yakar, kavurur. Buna dokunmak ne vakit cazip olur, o vakit yanlışları söyleyenlerin sesi yükselir. Bu ses bir milletin kulağına o zaman girer ve çıkmamak üzere yer eder. Elbette bunlar da diğerlerinin gelişine hâkim olamayacaktır. Bu düzen böyle sürüp gidecektir.
Tamam kapanışı yapıyorum. Büyük eleştirmenler yetiştiren bu kültür, her şeye rağmen yetiştirmeye devam edecektir. Yeter ki, kulaklarımızı doğru kişilere açalım doğru kişileri dinleyelim. Burada doğru yerlere temas eden bir eleştirmen ve şairin bir şiirini önermek isterim. Bu şiir ‘Behri Tevil’dir ve Mirza Elekber Sabir tarafından yazılmıştır. Şiirin sonunda ise yine bir umutsuzluk dizelerine yansımıştır:
Budur aləmi-nisvan!
Budur hali-müsəlman!
Gərəkdir edə məhdud
Öz övladını insan!
Sən, əmma, hələ qanma!
İnanmırsan inanma!
Fərəhlən əməlindən!
Utanmırsan, utanma!
-Mukbil Terzi