14.05.2018

Süper Kahraman


Kafamı toparlamam lazım, yazmak için. Yazmam lazım aynı zamanda, kafamı toparlamak için. Bu kez yırtıp atmayacağım yazdıklarımı. İnsan nasıl aşık olur, nasıl olur da aşk bitmez? Bu soruların cevabını hakkıyla verebilecek kadar yazabilsem zaten yazar olurdum. Fazla bir şey beklemeyin, sonuçta bu, kendimi bir konuyla sınırlandırarak yazdığım ilk yazı.

Seviyorum diyorsunuz ya, bir sorgulayın, seviyorum dediğiniz zaman kendinizi, hemen inanmayın. Benim gibi yapmayın. Ben seviyorum diyip hemen kendime inanmıştım. Sonradan çok kez kendime dedim ki “ben sevmiyormuşum”. Sadece sevilmenin tadını çıkarıyormuşum. Onun beni sevişine hayranmışım. Beni mutlu etmek için çabalayan yanlarına aşk demişim. Öyle olunca çok kolay kızabiliyorsun. “Neden artık eskisi gibi değilsin?” diyorsun. Sana tapmayan tüm yönlerini değiştirmeye çalışıyorsun. Bir gün seni şımartmayı bırakınca, sıkılıyorsun. Siz karşıdaki kişiyi sevdiğine emin misin? Bence çoğu zaman sadece kendimizi seviyoruz. Buna “mutlu ilişki” diyoruz. Kimse sonsuza kadar bu şekilde sürdüremez, o seni seviyor, sen de kendini… O film gibi hikâyeler bitiveriyor doğal olarak. Gerçekleri görmeye başladığımızda, hem kendimizi hem karşıdakini üzüyoruz.

“Sen kimsin de bizi bu kadar yargılama hakkını kendinde gördün?” diyebilirsiniz, doğaldır. Ben de sizin gibiydim. 8 yıllık ilişkimin ilk 7 yılında sadece ama sadece kendimi sevdim. Mutluydum, çünkü seviliyordum. Özgürdüm, el üstünde tutuluyordum. Haddimi aşıp kalp kırmasaydım eğer, hala bu ayrıcalıklara sahip olabilirdim. En “karşılıksız seven”  bile, nihayetinde insanmış. Az bir şey sevilmeyi, emeklerinin karşılığını görmeyi beklermiş. Hevesi kaçabilirmiş (ne heves ama 7 yıl). Kırılan kalp ise bir daha zor severmiş. Vazgeçmez, savaşır, belki sevmeye devam edermiş ama o pamuklara sarmalanıp sarılan o kendini bilmez, iflah olmaz şımarık var ya, bulutların üstünden yerin dibine öyle bir çakılırmış ki başını duvarlara vura vura, haykırarak ağlasa ancak kendine gelirmiş. Neden biliyor musunuz? Kafasına dank etse bile bir daha hiçbir zaman eskisi kadar karşılıksız sevilemeyeceğini bildiği için. Masalların prensesiyken kötü kalpli cadıya dönüşürsen öyle olur. Hak ettiğini bulursun.

Size 8 yıllık ilişkimde nasıl ayrılığın kıyısından döndüğümü anlatmayacağım. Ama bence demek istediğimi anladınız. Sizi seven biri varsa kıymetini biliniz. He, onun sevgisini de sorgulamak lazım tabi. Sizi seviyorum deyip kendini sevenlerden uzak durmak lazım. Malum, herkesin başına bu kadar çabuk(!) dank etmeyebilir. Üzülen siz olursunuz.
Biz nasıl mı bitmesine izin vermedik? Sevginin nasıl olması gerektiği hakkında biraz kafa yorunca anlaşılıyor zaten. Bana yaparak yaşayarak öğreten de, nasıl sevileceğini çok iyi bilen malum kişi oldu. Bir etkinlik yapmıştık, travma sonrası psikolojiyle ilgili. Orada çizmiştim süper kahramanımı. (Normal insan, sadece beyni bizden biraz daha büyük, görmediklerimizi görür, anlamadıklarımızı anlar. Böylece biri hata yapmadan önce onu durdurabilir.) Çizdikten sonra fark etmiştim ki “onu” çizmişim. Gerçekten bir bataklığa batmakta olan ilişkiyi kahraman gibi çekip kurtaran o oldu. Kim yapabilirdi kalbi iflah olmamacasına kırılmışken? Kim savaşırdı ki doğru dürüst sevmeyi bile beceremeyen biri için?


Çok da fazla şey bilmiyorum ben, boş verin. Her ilişki nevi şahsına münhasırdır. Ama şundan eminim: vazgeçiyorsa (aklından geçiriyorsa bile) gerçekten sevmemiştir. Ayrılık kelimesini cümle içinde kullanıyorsan zaten vazgeçmişsindir. Aşık olmak elimizde değil diyorlar ya, bilinçli bir şekilde sevmek elimizde. Sevmenin hakkını vermek bizim elimizde. Çok geç olmadan bunu anlasanız iyi edersiniz, severken sevilmek istiyorsanız tabi. Haydi, kalın sağlıcakla…


-Yorum Kale