1.
Ellerin ceplerinde yürüyorsun. Ne başını yukarı kaldırmaya yüzün, ne aklındakiler yüzünden etrafa bakacak gücün var.
Tüm umutsuzlukların arasında birini görüyorsun.
Hoşgeldin..
2.
Kaybedecek bir şeyin olmadığını hatırlıyorsun o an. Beynindeki olumlu düşünceler bölümü, örümcek ağlarıyla doluşmuş, çabuk boz.
N’olursun..
3.
“-Şey, afedersiniz.. (Aferin be.)
+Buyrun?”
Bir şekilde konuya girmen lazım. Gülümsediğinde tüm deklanşörlerin kendisine yönelmek istediğini mi soracaksın, kendisine en çok dokunan kitabı mı, adres mi soracaksın..
Sor artık birini!
4.
“-Şeyy.. Sahilde kitap okurken, deklanşörle birlikte kendimi gülümsemenizden denize nasıl atabi..
Iıı..
Şey.. afedersiniz.
Ben buradan sahile nasıl gidebilirim acaba?”
Tam da inanıyordum bu sefer olacağına.. En kötüsü de ne biliyor musun? O cümleyi neden durdurduğunu biliyorum ya,
en çok o koyuyor..
5.
“+İltifatlarınız için teşekkür ederim. (gözleri kısılırcasına attığı bir tebessümle birlikte) Neyse konumuza dönelim, şimdi şuradaki ışıklardan sa..”
Gülümsemesini görüyorsun değil mi? Kıvrımları hakkında kaç konteynır geri dönüşüme gönderilir de, kaç cilde karşılık bulur.. buna bile tahmin yürütemeyecek kadar zavallı hissediyorsun değil mi şimdi?
Biz böyle şeyleri hak edecek kişiler değiliz İsmail abi,
iyi ki durdurmuşsun kendini..
6.
Böylelikle kaybedecek bir şeyinin daha olduğunu öğrenmiş olduk, güzel deneyim oldu bence.
Bu arada o hala karşında..
Adresi tarif ederken ilerideki ışıklara doğru uzattığı avcunun içine yanaklarını koymamak için kendini zor tutuyorsun değil mi..
Tut abi,
tut.. ölmüşüz biz.
♫♪♫♪
[Six Feet Under]
-Ahmet Delice