14.05.2018

Müzikle Şiir


Bir şiir dinletisine gittiğinizi düşünün. Sahne az sonra icra edilecek dinletiye gebe öylece duruyor. Sahnenin ortasında ise giyilmemiş bir eldiven edasıyla mikrofon arkasındaki konuşmacıdan mahrum bekliyor. Fakat arkada duran boş sandalyelerin vazifesi nedir? Çok sürmüyor ve bu soru cevabını ellerinde irili ufaklı enstrümanlar ile çıkıp aheste aheste gelenler ile buluyor. Bu saz takımı meselenin absürtlüğünden bihaber olarak oturuyor yerlerine ve hazır ola geçiyor. Hayretinizi şayet bu acayip durum celp etmiyorsa sizde de bu modern çağ hastalığı hâsıl olmuş demektir. Teessüf ederim.

Şiirlerin arkasın müzik döşeme hastalığı yeni bir mesele değildir, ama her geleneğin sağlıklı olmayabileceğini iddia eden bana göre pek sağlıksızdır. Şiirin kendine has müzik ihtiva ettiğini söylemeye lafı getirdiğinizde laf birliği hemencecik sağlanıyor. Bu iştirakin karşılığında ise icraatta sınıfta kalıyoruz. Fon müziği arkadan gıy gıy çalınıveriyor. Bir karara varılmalı zannediyorum artık. Ya çalınacak, ya çalınmayacak ve içindeki müzikle yetinilecek.

Fon müziği çalanlar diyorlar ki: “bu şiir yeteri kadar müzik ihtiva etmiyor”. Yani deniyor ki: “bunu yazan zihnimizi yeterince meşgul edemiyor”. Yani deniyor ki: “bu şiire güvenmiyorum yanında müzik çalarak rötuş yapmalıyım”. Şiire güveniniz ve müziksiz okumak üzere yazınız. Müziği uygun olduğu takdirde bir bestekâr besteleyerek üstüne şarkı forması giydirecektir.


Fuzuli’nin


“Şifâ-yı vasl-ı kadrin hecr île bîmâr olandan sor

Zülâl-i zevk-i şevkin teşne-i dîdâr olandan sor”

ile başlayan gazelinde arkadan bir trampet ritmi duymanıza gerek mi vardır. Sizi zaten bu hâliyle tef çalınmıyor mu kulağınıza? Veya Yahya Kemal’in Endülüs’te Raks şiirini okurken bir İspanyol kadının eteklerini savurarak, ellerini çarparak ve topuklarını yere vura vura yaptığı Flamenko dansını gözünüz önüne getiremiyor musunuz? Ahmet Haşim’in ‘O Belde’sinde bir peyzaj resmine bakarak mı okumak zorundasınız?


Şeyh Galip,


“Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir

Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir”

derken dinleyenlerinin her birine sevgilisinin elini tutmasını mı salık veriyordu?


Eğer bu sorulara cevabınızı kafanızı yukarıdan aşağıya doğru sallayarak onadıysanız, durumunuz pek vahimdir. Müzik olmaksızın şiirleri okumalı ve bunların içindeki şiirleri tutup çıkarmayı öğrenmelisiniz. Kulağınızı sözün müziğine göre eğitmeniz gerekiyor demektir. Yuhanna İncili ilk ayetten yanılıyor olamaz zannederim. Çünkü söz en önceki sanattır.



-Mukbil Terzi