15.10.2019

Son.




O diyarda bıraktım ben bütün muharebelerimi
Sen ücrada kaybolmuş bir hayal
Gerçeğin içini oya oya sığındığım bir çöl
Savaş bitti
Atlar gittiler kurak yüreğimizden
Sevda kayıp
"-Sevda kaybolmaz, onu acıya katıp içersin"
İçemem, o diyarda bıraktım ben bütün muharebelerimi.



-Rabia




8.08.2019

Kayıp Komutan


Açık oynadığım için hatlar arasında çok boşluk var. Bugün buraya bunu yakmaya geldim. Her şeyi bu kadar açık veremem ama karmaşaya devam; sonuçta karmaşa, kaos ile varım. Deve Erol'un da dediği gibi '' Kaoss"... Genel başlıklar yapmadan alıcıdan alıp vericiden vereceğim. Çünkü ben en nihayetinde Garnizona bağlıyım. Bunu yadsıyamam. Görenler Karargahtan sanıyor. Vatan/mekan muhabbeti gibi düşünebilirsiniz. Vatanım Garnizon, Mekanım Karargah.

Şunu hiç unutma; Bilmelisin! Bastığın toprakta bayrağın dalgalanıyor. Gerçek kahraman gidip de dönmeyense yağmur bile ağlıyor sana dostum. Duydum ki devlet şehit ailelerine bayramda ziyaret ederken çikolata alamıyormuş artık. Birazdan söyleyeceklerimin editörümüz tarafından sansürlenmesi ihtimaline karşı ben kendimi sansürlerim daha iyi. Adamcağıza iş çıkarmamış olurum hem. Sonuçta derdimiz aynı. İçimizde tutamıyoruz o ayrı mesele.

Mesele derken aklımdan Müslüm Baba geçti. Baba bu adam şu an hangi trende bilemiyorum fakat her trene bir ara uğramış olduğu da bir gerçek. İçtim ben senin rakını derken sen biz boğazımıza kadar dolmuşken ben ihtiyatsızdım. Şimdi bir aradayım muhtemelen. Sensiz değilim bir bildiğim bu. Yıllar önce bir genç arkadaşın dediği gibi '' Allah benim ömrümden alsın Müslüm Babaya versin. '' Dağlar kadar sana ihtiyacımız var.

II. Murat Albayım açıkça söylemek isterim ki son nefese kadar hep son sözümüz MİLLETİMİZİN EMRİNDEYİZ. Bilinmez bir yolda gibi görünsek de genel maksatların içinde şevkli bir şekilde karanlıkları aydınlığa çıkarmaya çalışıyorum. Aynı sizin gibi...

Pusula şaştı. Kaybolduk. Çekildik. Ölü birinin dediği gibi '' Hocam odamıza çekilebilir miyiz? '' Sıkıntılar büyüyor. Yıpranıyorum. Haliyle bedel ödüyoruz. Onca derdin içinde sana sevinemiyorum. Belki buradan çıkınca iki kere sevinirim. Ama şimdi yapamıyorum. Ne farklı olayların içinden geçiyorum. Önce fiziksel olarak yıprattılar. Şimdi de omuzlarımızı çürütüyorlar. Düşman saplasa hançeri anlayacağım. Sürekli kendi ayağımıza sıkıyoruz. Yoruldum Albayım.

Herşeyi ama herşeyi kenara bırakabilsem... Yüzünüzü unutmaya başladım. Hatırlamak için fotoğraflara bakıyorum. Eskiden akşam yemeğini yer sırtımı duvara verir gözlerimi kapatır seni düşlerdim ve hiç zorlanmazdım. Onca acının içinde gözlerimin önünde yüzünü görebilmek çok güzeldi. Sana aşık olmuştum.

Bazı sahneler ise hiç silinmiyor. Güven'de dostlarımla oturduğum anlar gibi. Akça parkta dostumun kuzenine yakalandığımızı düşünürken kendi kuzenime yakalanmıştık. Akça parktaki dayı öldü mü acaba? Ambulans sesini sevdiğimi bilirler. Belki de sevmiyorumdur. Beni buradan alıp bırakmalarını isteyeceğim çok yer var.

Kumar oynamak için yaratılmış insanlar var. Onlardan değilim ama onlardan insanlarla kumar oynaya oynaya onlara benzedim. Yine de kaybetmeye mahkum, mazlum olamayacak kadar bir şahsa ait sızlanmaları çekemem.

O lakayıt havayı veremediğim için üzgünüm. Olmuyor. Çok gerginim. Yanlışlar mermi gibi geliyor. Savunmasız saldırıya açık mevzilerde öldürülmeyi bekliyorum. Üstüm başım toz toprak ama önemsemiyorum. Yıllar önce bir anıyı yaşatmak için yaptıklarımdan ötürü piç gömleğiyle rezil olmuştum.

Sevdik

Katlandık

İnandık

Yıprandık

Son Nefesim

Hayal Kırıklığı.

.

.

.

- Ali Koç




6.08.2019

Yalan Temenniler


Başlık sıkıntılar içerebilir. İçerime dokunamazsınız. O günün bugün olması gerekli miydi. Kafamdan çıkarmaya çalıştıkça kafama sokmak için çabalıyorsunuz. Unutuyorum unutmamaya çalıştıklarımı. Unutamıyorum unutmaya çalıştıklarımı.

Çok mutlu ol...

Neticede bugün büyüdüm. Duydum ki yapamazsın diyorlarmış. Düşünmek lazım öyle davranmak lazım. Ben onu delice sevmiştim gözlerine facia demiştim. İlahi bir şekilde sevdim ben seni. Tanrı sensin galiba. Cennetine beni de al.

Hiç üzülme...

İyelik konusu da değildi sadece genel olarak iyiydim. Sanki ben yaratmıştım. Artık eksiklikleri görmeyi geçtim hissediyorum. Şu çocuk tavırlarım biterse öğleden sonra bile olsa affederim. Onca çamurun arasından geçtim geldim. Merak ediyorum çamurda cephe pozisyonu almayı.

Doğan güneş...


-Hayali Tehlike




24.07.2019

Bir Türk Filmi


Yağmur gibi gülümsemenden tanımıştım seni. Güneş gözlerimi alıyordu ama gözlerini seçiyordum. Maviler içindeydin. Beklemiyordum sadece. Belki de utanılacak bir şey yapmaktan korktum. Anıları alalım kaçalım buralardan demeyi çok isterdim sana.

Bu Ankara'yı aldılar kara maske altına. Bense beyazlar içinde ışıltı saçıyordum. Zaten bugüne kadar ya hep siyah ya da beyaz oldum. Zamanında siyah saçtığım için beyazlar içinde tanıyamadın beni. Haklıydın. Problem bendeydi.

Gözlerinden vazgeçmiştim. Yüzüme vururcasına bakıyordun gözlerime. Heyecanlıydın. Yüreğin yüreğimi bilmedi. Yok olma zamanında doğmuş gibi hissettim.
Gözlerinden vazgeçmiştim. Saçlarını lüle lüle yapmıştın ya hani. Karanlığa boğulduğum anda ölecekmişim gibi hissettim. Seni hala seviyordum. Bugün burada cumartesiydi.

Asansöre bindim. Yaşlı bir kadın gururumu okşadı. Belki de orta yaşlı birisiydi. Mühim değildi. Biraz sonra hayatımın en heyecanlı anlarından birini yaşayacaktım. Gülüştük bilmeden hayatın ne getireceğini. Bir ihtimal daha yoktu. Ölmek bile ihtimal değildi. Ben değiştim biliyorum. Sen de değiştin biliyorum. Beni böyle de sever miydin? Ben seni hala çok seviyorum.

Sanki cigaramdan dolu bir nefes çekermiş gibiydim. Sanki cigara içermiş gibiyim de... Öyle çekiyordum nefesimi. Konuşabilmek için... Gözlerine bakarak... Her nefes verişim de gözlerine bakarken ne yapacağını bilme telaşı sarmışken saçmalamaya başlamışken... Off cümleleri tamamlayamıyorum hayalini yaşarken bile.

Mektubunu yırttığım an özgür olmadım. Çok canım acıdı. Başka bir adam olmadım ben. Hala utanarak tuttuğun o el benim. Kar yağarken saçlarını sevmek isteyen benim. Seni nasıl özlediğimi anlatamam.

N'olur gel gidelim buradan.



-Hayali Tehlike




23.07.2019

Ağrıyor Yıllar


Kar kalınlığı doksan yıl
Dereler tersine...
Zamanın ilerlediğine kanıt yok.
Dünyayı sırtlamış keçiler,
altlarında dünya çürüyor.
Temmuz en ayaz ayları oldu.
Babası uzaklara daldı,
Yarim gözünü açamıyor.
Ayakkabı yırtığına asfalt yama,
Çorap söküğüne taze kurşun.
Hak istedim haklandım,
Dursun bu başı bozuk dursun.
Doğu ekspresine iki ekmek koymuşlar, imdat!
Ama dört nala gelmiş geri
Kuyruğuna uçurtma bağlamışlar ya,
Nefes nefese kalmış devlet treni.
Merhaba için şiddetli sevgi
Nasılsın için kavga etmişler
Kar kalınlığı doksan yıl
Gönül yolları tek şerit.


Can Ufuk Erdoğan 




22.07.2019

5. Renk Senfonisi / Ecel Rengi


Derin bir nefes çekemiyorum. Sıkışıyor göğsüm. Karanlık pek daraltıyor. Duvarlar da öyle...

Rüyamda gördüm seni damarımda iğneyi unuttun. Ben sadece kaybettiklerimi özlerim ama bu sefer hazır kıtayı kaybettim. Onları özlemiyorum.

Bir şey olursa kurma kolunu çek sertçe bırak. Sonra ölmeyi bekle öylece.

Leşsel bir şey bekliyorum. Leş gibi demek için... Ya dostum! Leş gibi yürüyorsunuz.

Ha bir de iğrençsiniz! Bu yazının aslında ilk cümlesi bu kısımda olması gerekiyordu.

Ritimlerimde problem var. Her gün düşüyor. Kanıt aramazsın düştüğüne. Sahipsiz görünse de zamanın sahibi bizim yanımızda.

Size her şeyi yapabilirler ama zamanı durduramazlar. Bu nasıl bir motivasyon kaynağı dostum. Bu sözü söyleyen adamı alkışlıyorum.

Başladı zelzele. Vur şu solu. Bir şey olmadan hiçbir şey olamazsın. Takip ediyor korkularım. Bana teşekkür etme ya, bana teşekkür etme. Sadece iki kelime. Emredersiniz, Sağol!

Benim adımımı bana geri sattın. Zamanın bedeli ensemdeki sıklaşan nefes oldu.

İlk kısımlarda üstte ip gözükmeyecek. İkinci kısımda ise ipler çarprazlama devam edecek. Bataklıkta kalemin işe yaramaz beni iyi dinle.

Bitmedi serüvenim...


-Ali Koç




8.06.2019

Kayboldum bulunmam gerek


🎶 

Son zamanlarda yaşadığım bir kaç problem... Unutkanlık ve amaçsızlık. Ayrı ayrı değerlendirdiğinde pek ilintili gözükmese de bu ikisi bende birbirlerini tetikleyen iki unsur oldu. 

Amaçsızlık, bana çocukluğumdan beri dayatılan amaçların bitmesi ile ortaya çıkan bir durum oldu. Dayatılan derken genel amaçlar dayatıldı. Özel amaçları her zaman ben seçtim. Şimdi genel amacım bitti. Yenisini arıyorum. Bulamıyorum. 

Unutkanlık, geçmişi yaşayan ben değilmişim gibi bir çok şey silinmeye başladı. Bu nasıl olabilir diye kendime sorsam da cevaplar gelmiyor artık. Hafızamı örümcek ağları kaplamaya başladı. 

Amaçların gerçekleştirilerek ortadan kalkmasıyla birlikte yeteneklerimi daha sınırlı kullanmaya başladım. Hatta kullanmamaya başladım. Dolayısıyla sahip olduklarımı yavaşça köreldi. Bunun da unutkanlığa sebep olduğunu düşünüyorum. 

Yeni amaçlar edinerek ve bilişsel idmanlar yaparak kendimi toparlamalıyım. Hayata dönmeliyim.


-Ali Koç



5.06.2019

SIĞINAK




Bir yudum elma sirkesi bayım!
Tanrı inandırsın ki öleceğim.
Lütfen!
Cinlerden ve İblis’ten,
İnsanlardan ve köpek balıklarından,
Ve soğuk sürüngenlerden,
Ve bir buçuk saniyelik bakışlardan,
Aşktan ve,
Ve parmak uçlarıma değmesinden bir ince elin...
Sığınırım Tanrı’ya!
Daha evvel,
-Ki evveliyatı şehirdir aşkın-
Beton direklerinin ardına sığınmadım rüyamda
Ayak basmadığım bir memleketin.
Hiçbir peron numarası kazınmadı aklıma
Daha evvel. 
Şehirken böylesine korkmadım 
Mitral kapakçığımdaki sızıntıdan.
Sığınırım Tanrı’ya!
Bir yudum elma sirkesi n’olur,
Uyluk kemiğime.
Bilin ki öleceğim.
Cinlerden ve İblis’ten kurtarsam paçayı,
Elbet aşktan.
Elbet öleceğim bağışlanmadığım bu günahtan.


-Münevver Kübra Peker



25.05.2019



Özlüyordum toprağa basmayı.
Özlüyordum sahilde yürümeyi.
Özlüyordum yani...

Derin bir nefes çektim.
İçime dolan özgürlük oldu.


Sağ. Atğm. Ali KOÇ

2.04.2019

İnat


Anlatacaklarımın muhteviyatı inatçılık üzerinedir. Okumanız halinde sadece zaman kaybına uğrayacaksınız fekat hala okumaya devam ediyor oluşunuzun temel nedeni yaşanılanların yaşanmış olmasıdır. Sorgulayan kardeşim ile ana hedef noktamızı kaçırmadan önce ben dağları aştım senin için be heyyy. Hey ki ne heyy. Bedelini ödediğimiz maddi eşyaların biraraya gelmesi ile oluşan manevi duygulara fazlası ile sahip oldum. (bir saniye müzik aççam.)..... Evet ne diyorduk? Duygular... Bilişsel vaziyetler duygulara yön veriyor be hacım. Niye vermesin ki. Bir alevdin içimde yaktın beni. İçime kamyonla kıymık atıyorsun. Bu kıymıkların her biri ben nefes aldıkça ayrı ayrı batıyor. Öyle içim acıyor. Hasılı güzide sahil ilçelerimizin birinde yaklaşık yarım saat kamp alanı aradık. Tabi ki shell farkı ile bu alana ulaştık. Gerekli gösteriyi yaptım. Sahilde efkarlanıp yat saatinin gelmesi ile birlikte uykuya bir dalgıç gibi daldım. Sabahleyin gözlerimi açtığımda bir karga "goğuş gak gak gak. zabah oldu işe gidecen." dedi. Bela okuyarak uyanmak istemezdim. Neyse bu hikaye benim hikayem. Hasılı sonra çadıra birileri şıp şıp etti. Aha dedim s*çtık bari güzel sıvayalım. Can dostum canan dostum sorgulayan adama "kah la kah, Tanrı su ile bize ateş ediyor." dedim. (Tanrım bizler senin falsolu kullarınız. Ne olur bizi yarlıga.) Neyse ki Tanrı bize feyk atmış. Hasana bindik daha güzel bir yerde piknik vaziyeti aldık. Hacım feyk meyk derken bir ara savaş alanına döndü ortalık. Amma bir sucuklu yumurta yedik var ya. Ağzınızın suları aksın la. Semaverde de çay. Ecük rezil ecükte kepaze olduk ama aynı eşşşaann saman yediği gibi ekmaa yidik. Neyse burdan da kalktık. Asörtik bi yerde tirileçe yedim ben. Bir tatlı bu kadar mı tatlı olur ya. Bazı bir kadına duyrulur. Tiriliçe yapar mısın. Bilmiyosan öğren la. Neyse gezintiye devam ettik. Aradaki detayları geçiyorum. Gökten kurşun saatine göre plan kurduk. Ama kurşun gelmedi. Bazen gelmiyor. Plansız yaşayın siz. Bana bakmayın. Ölüm var ölüm. Beni yüz üstü betonla gömseler son isteğim sana karşı susmak olurdu.


-Ali Koç




30.03.2019

TAVUS KUŞU



Babamın ufacık bir çalışma odası vardı. Çalışma odası dediğime bakmayın, evinizin bahçesindeki taş kömürlüğü tertemiz etmiş yıllar önce. İçine eski bir çalışma masası ve bir daktilo koymuş. Ne zaman taşacak olsa düşünceleri, koşmuş bu küçük sığınağına. Çocukken ben de ne zaman düşüncelerimde kaybolsam , kömürlüğün köşesine saklanırdım. Aslında çalsam kapısını, alırdı beni içeri bilirdim ama kapıyı çalmak babamın ruhundan akan düşüncelere haksızlık gelirdi. Babam daktilosuna derdini döker,  bense daktilonun sesiyle derdimi unuturdum. Babam eski gazeteler biriktirirdi küçük sığınağında. Bazen  gizlice hoşuma giden  resimleri kesedim o gazetelerden. Babam gazetelerinin kesilmesini hiç sevmezdi. Ama resimlere ilgim olduğunu bildiğinden çok da kızmazdı. Bir gün 7 Eylül 1995 tarihli bir gazetede bir tavus kuşu resmi dikkatimi çekti.  Up uzun bembeyaz tüyleri vardı, gazetenin sağ alt köşesinde duran bu tavus kuşunun. Dolabımın üzerindeki mürekkep balığı ile koalanın tam ortasına ne kadar da yakışırdı. Benim olmalıydı bu resim. Koşarak evden bir makas kaptım. Tam oturdum gazete elimde, güzel tavus kuşumu itinayla keseceğim, “Mustafa” diye bir sesle açıldı çalışma odasının kapısı. Gelen üvey annemdi. Babamın odasına girmemi yasaklamıştı bana. Korkudan makası elime saplayıvermişim. Nasıl oldu hiç anlamadım. Ufacık bir acı bile hissetmedim. Aklımdaki tek şey tavus kuşumun tüylerini kaplayan kanlardı.
"–Özür dilerim, güzel beyaz tüylerini kirlettiğim için özür dilerim."  İçimden defalarca bu cümleyi tekrarladım. Üvey annem “Aptal” diye bağırarak tuttu kolumdan, çekiştirerek bahçedeki çeşmenin önüne götürdü beni.  Elimi yıkadı çeşmenin altında söylene söylene.  Daha önce de defalarca “aptal” demişti ama bu sefer haklıydı galiba. Aptallığım yüzünden dolabımın en güzel köşesini süsleyecek tavus kuşumu kaybetmiştim.  Yıllar geçti. Babam daktilosunu bana bırakıp gitti bu dünyadan. Ne zaman daktilonun başına otursam sol elimdeki kesik izim sızladı usulca. Her sızlamada affedilmeyi umut ederek tavus kuşumdan özür diledim.


-Rabia




19.03.2019

Ay Işığı


Ay ışıgının her süzmesinden
Hücreme dolan kırıntılarla
Sabahı beklerim,baharı beklerim
Umud ışıgı parlaklıgında..

Beklerim o gidenleri beklerim kalmak zorunda olup katran siyahında gecede  
kaybolanları..
Avuc iclerindeki gozyaslarinda kaybolurum
Bir çocuğun baba diyen feryadinda
Bir annenin yavrum diyen bakıslarinda..
Yastığa başımı rahat koyduğum her anımda
Kendimi duvardan duvara vurmak gecer icimden
Bu kadar rahat bu kadar vurdumduymaz kapandığında gozlerim..

Ay ışığının her parıltısinda umut koyarım heybeme azık niyetine gecelerde
Bir anaya bir yavruya merhem olmak niyetiyle
Yürü durma umut ol o gozyaslarina dercesine
Heyhat sadece bakarim penceremden
Ayaklarımın bedenimi taşımadığı şu gecelerde
Sıgmaz kabına sıgmaz ruhum hırpalar durur benligimi
Ay ışığının her süzmesinde kaybolarak...
Dilimde duam kalbimde ic daralmasina inat umudumla...

Saygılarımızla,


-Aynur




23.02.2019

ŞİDDET İLE ŞEDDELİ SEVMEK


Şiddete meyyal kısmı hep dertten fakat
Sensiz geçen zamanları hep çöpe at.
Buzlu kar değil çarem, yanıyor içerim.
Yazgı meselesi bütün bunlar, çare senim.

Cartayı çekiyorum sanırım yavaş yavaş
Çatakta ve her yerde ben varım ama
Sanma batmam, yorulmam ve de ölmem
Anlaşılmaz bu durumum pek müphem.

Gecenin ayazı omzuma dokununca usulca
Bir bakarım sensizlik çukuruna huysuzca
Dizlerimin bağı çözülür, gözlerin kusursuz
Velhasılı buralar komple cumartesi..


-Ali Koç



22.02.2019

Arasında




Kaybolmuşluğun,
Tükenmişliğin,
Yılmışlığın,
Çaresizliğin,
Zehir zemberek bir acının,
Yalnızlığın,
Arafta kalmanın,
En çok da tutarlı bir tutarsızlığın arasındayım.


-Ali Koç



18.02.2019

BOŞLUK


Bir şey mi eksik birşey mi fazla
Nedir beni buhrana sokan hayatımda...
Gidiyorum sebep yok diyemem.
Değer mi ki bu firari acılara, bilemem...
Soruyorum bu beden ne ister hayattan
Soruyorum ne gerek? İyilik ister mevlâ. 
İyi yürek taşır mıyım ki, bilemem...
Yolum döşeli en güzel taşlarla
Umut dolu gözyaşlarına deva sözlerim,
Ne isterim başka bilemem...
Yüküm kadarını taşır elbet
Ne bir eksik ne bir fazla.
Mevla baş vermiş, 
Koyulacak bir muazzam yola.


-Elif



1.01.2019

GİYOTİN




Mahalle başına kurulmuş giyotinde
Ruhumu ezdiler,
Yirmi beşinci karesinden.
Rahmine sakladığım iki çöp sigara vardı
Kalbimin.
Eskiden olsa ‘cuvarasız bayramlar’a ağlardı babam;
Faşizmi, ensemden yakaladı.
Sinematografik çocukluğum
Yoksa bir roman mı olmalıydı?
Cinai sarılışlarım oldu oysa benim.
Ruhum giyotine vurulmasaydı,
Elbet kurban giderdi bir şiire.
Mütalaasını asan halatlarımdan boğardı
Annemin ilkeli gençliği.
Köle pazarında tezgaha atılan sikkelere
Müezza gibi miyavladım;
Naaşım önde giderken yine de umutla.
Mahalle başları, insanlar ölsün diye miymiş?
Bir ceset kaç yıl,
Her sabah,
Toplu taşıma suratsızlığına;
Bir ceset kaç yıl,
Her akşam,
Kara kutu ruhsuzluğuna;
Bir ceset kaç yıl,
Her uykuda,
Tekrar tekrar giyotine...
?
Çocukken ölseydim,
Ah!
Kuşpalazı derlerdi dedeme.
Yutağımda birikenleri
(Öyle ya)
Kimse bilmezdi.


-Münevver Kübra Peker




Mavi Bi' Düş



Gün aymamış daha, alarmım sabah olduğuna dair ısrarcı olsa da göz kapaklarım kabullenmekte oldukça zorlanıyor. -16 derece gösteriyor termometre, yine de şehir uyanmadan ciğerlerime doldurmak istediğim kar kokusu var dışarıda. Pencereyi açmak aptallık gibi görünse de kuşların selamını almaya değer biliyorum. Onlarla sohbet etmek için bundan daha güzel bir vakit olamaz. Üstelik danslarını izlemekte sabahıma neşe katıyor. Titriyorum, öyle bir titremek ki içimin buzları eriyip ayaza karışıyor sanki. İki sokak arkadaki minareden yükselen ezan sesiyle, kuşların verdiği neşe ikiye katlanıp huzura karışıyor. Dua etmenin güzelliğini bu saatlerde iliklerime kadar hissediyorum. Dünya henüz kirlenmemiş, bedenler gibi ruhlar da uykuda. En büyük şükürlerimin başrol oyuncusu uyanmış bu arada. Kalkar kalkmaz demlediğim kahvenin kokusunu aldı galiba. 
-Pencereyi kapat sevgilim, hasta olacaksın.
+İçimde sen varken bu mümkün mü?

   


-Rabia