30.07.2018
O Gün Anladım.
Herkes unutmak istiyor. Belki unutamadıklarından belki de unutmak nedir bilmediklerinden. Unutmak ne ki gerçekten? Bilmeseniz, anlamasanız daha iyi değil mi sahiden? Ben anlayalı çok oldu da pek tavsiye etmem.
..
Bütün damarlarınızı saran bir kanser hücresi gibiymiş unutmak. Söküp atmak için 'çok geç'miş. Ölmekmiş meğer unutmak. Hatıralar parça parça olurmuş da kalbine batarmış insanın. Kanatırmış kalbini hiç acımadan. Kanların arasında bir parça bulsa yetecek gibiymiş de bulamazmış çabalayan. Yüreğinin her köşesini talan edermiş, mahalle mahalle akıl kırıntısı arayan bir deli gibi. Elleri boş çıktığı her mahalle, bir yara bırakırmış ruhunun en derinde. Bulamadığı parçalar 'son' denen yapbozu tamamlamaktaymışlar. Bilmezmiş, bilemezmiş.
..
Unutmak ölmekmiş meğer, o gün anladım. Hatırlayamadığın her gün kan kaybedip hatırlamaya çalışmayı bıraktığın gün ölmekmiş. Yitirmeden anlamazmış insan, o gün anladım.
-Rabia
21.07.2018
Kim Ulan Bu Başkaları?
“Dağıttığın şeyleri toplamak için artık çok geç.”
Zehir gibi yakıcı, bıçak gibi keskin, kurşun gibi ağır bir cümle. Neyi dağıttığının da pek bir önemi yok aslında. Bu cümleyi kuran için artık çok geç nasıl olsa. Bitişi mi anlatıyor bu cümle? Pes etmeyi mi? Gözyaşını mı anlatıyor? Yoksa kanayan bir yarayı mı?
Derin bir yara. Ne kötü. Uyutmuyor. İçimde hiç kapanmayacak gibi duran bir boşluk. Basit bir cümle, bambaşka bir hayata sahip olma isteğiyle son bulan düşünceler silsilesi. Siz buna ne derseniz deyin: kabuğundan çıkamamak, yaşamı sorgulamak ya da varoluşsal sancılar… O boşluk en çok da geceleri, en çok da kötü geçen bir günün sonunda, elleri varmış gibi boğazımı sıkıyor. Karanlıkta baktığım yerde onun gözleri. Hiçbir ses yok sadece onun sesi: “Hayatın şimdikinden farklı olabilirdi. Korkmasaydın yaşamaktan. Var olmaktan.”
O ses benim düşmanım. Ama dost gibi davranıyor. Bana öğüt veriyormuş gibi oysa tek yaptığı acımasızca eleştirmek. Üstelik tarafsız da değil. Ben hangi taraftaysam o karşımda. Vicdan sağduyu gibi bir şey değil bu. Vicdan olsaydı hep doğruyu öğütlerdi. Başkalarının doğru olduğuna karar verdiği şeyleri. (Başkaları sanki düzenli aralıklarla komisyon oluşturup toplantı yapmışlar da karar vermişler… Şu doğru şu yanlış… Ne zaman onlara yaranmaya çalışsak bir şeyi beğendiremeyiz. Kötü bir patron gibi yeni işler çıkartırlar başımıza. Kim ulan bu başkaları? Kim verdi onlara bu yetkiyi?)
Başkaları komisyonunun kararlarına uymazsak ne oluyor? İçindeki sese geceye filan gerek kalmaz zaten dışarıda sesler susmaz. Her neyse. Başkalarını olabildiğince az duymak lazım da ben beni uyutmayan şeyi arıyorum bu gece. “Başkası” diyemeyeceğim biri bu kez kalbimi kıran.
“Dağıttığın şeyleri toplamak için artık çok geç” Her gün yatağını toplamaktan usanmayan bir anne söylüyor bu cümleyi. Ben vazgeçmişim, dışlamışım onu, öyle diyor. Hayır anne! Önce sen vazgeçtin. Ben kendi doğrularımla devam ettikçe sen beni dışladın. “Mutlu ol” diyen cümlenin alt yazısında “Benim gibi düşünmüyorsun, inşallah mutsuz olursun” geçiyor.
Usanmış demek ki toplamaktan. Hayat bu, ne denir ki. O büyük, benden çok bilir.
Arkamda desteğim yok, yalnızım. Ama ben biliyordum ki. Hiç istemediği bir şeye gönülsüz verdiği destekten ne olur ki? Varsın destek vermesin, ne fark eder? Neyse. Beni sevdiğini biliyorum anne. Sen başkaları değilsin. Aklımı bulandırdın yine… Gece uyutmuyor söylediklerin anne. Kendi hayatımı yaşadığım için ne zaman mutlu olacaksın? Ne olur mutlu ol be anne…
-Yorum Kale
18.07.2018
Muamma
Çok kafam basmıyor bu sevda işine
Bir yerlerde yanlış yapıyor gibiyim
Kıvamını tutturamadım bir türlü
Ben bu işten cayacak gibiyim
Aslında küçükten böyleyim
Mızmızın önde gideniyim
Oyunları kurallarına göre oynamam
Dedim ya güzelim
Ben ezelden acemiyim!
Uslanmaz acemilik benimkisi
Zevkine yapıyorum sanki
Başlarken pek bir hevesli
Bitirirken tipi boran misali
Kavuşmanın cazibesine ayrı
Ayrılmanın cazibesine ayrı hastayım
Kısacası sonun başlangıcına müptelayım
Anlayacağın ben klişe sevdaların karşıtıyım!!!
-Fatih Mehmet Şahin
16.07.2018
Varmışım.
Peki, şimdi neyin zamanı? Hangi duygu üzerime dökülecek? Ben etrafımdaki ağaçlara dokunamadan, gelenleri göremeden, fısıltıları duyamadan hangi duygu beni sırılsıklam edecek?
Yoksa hissetmek değil de düşünmek zamanı mı şimdi? En tatlı anlarımı ve en derin acılarımı tekrar tekrar yaşamak zamanı mı? Yoksa hiç yaşamadıklarımdan mı?
Belki de…
İstiyorum ki midemde değil beynimin içinde kelebekler uçsun bu kez, arılar çiçek çiçek dolaşsın. Benim dünyam bir yudum toprak kokuyor, uçurumlarım ormanlar kadar yeşil. Gönlüm rengârenk bir kelebekse aklım da gökkuşağı benim, yok sayılmasın.
Ben aslında varım!
Güneşin çok da parlak doğmadığı bir sabah fark ettim bunu. Saçlarımı lüle lüle yapmak isteyince fark ettim. Sanıyordum ki ben sonu olmayan bir masalım; sanıyordum ki saat on iki olur ben yok olurum, sanıyordum ki kırmızı elmayı ısırır bayılırım, kayıplara karışır ruhum. Gözler bana bakıp gülümser, ben rüzgârdan derdim. Eller elimi sıkıp minnet eder, ben sevinçlerinden derdim. Çünkü göremezdi ki kimse beni, göremezdi ki kimse sonu olmayan bir masalı…
Ama öyle değilmiş, başım da varmış benim sonum da. Kalbimde varmış aklım da. Ben güneşe bakmışım dünyaya gelir gelmez. Güneş gülümsemiş, hem ısınmış hem ısıtmış. Sonra denize bırakmış beni, deniz sarılmış sarmalamış. Güneşin çok parlak olduğu bir sabah martılar gelmiş, benim içimden bir parça almış doğduğunda bulutları gülümseten birinin kalbine bırakmış. Benim de sonum kayıp parçama ulaşmakmış.
Bu sabah bulutları gülümseten adam işte sonun geldi, dedi bana. Öyle güçlüydü ki içimdeki renkler daha da parladı, öyle nahifti ki kokuma çiçekler de karıştı. Meğer masal olan ben değilmişim, benim sonummuş. Masallar güzel biter diye fısıldamıştı deniz, ben uyurken. Bu sabah hatırlayınca sonum güzel olsun istedim. Kayıp parçama doğru gitmeden önce saçlarımı lüle lüle yapmak istedim.
♫♪
-gamzeyimkiben
12.07.2018
At Yarışı
Atlar birbirine takılmasa ben kazanamazdım.
Kırılan hayaller olmasa başka hayaller gerçek olmayacaktı. Hayal dediğin özgürlüğe benzedi böyle. Senin egonu sikeyim.
Şanslısın. Çünkü diğeri şanssız. Böyle kazandın. Ama dikkat et hergelenin bahçesine topun kaçtı. Nefes alıp vermen sıklaştı. Nefesini kesmediğime dua et.
Sen ego doluysan ben egonun Allahıyım. Tanrı olsan eğilmem karşında.
Boş ver şimdi ukalayım senin gibi.
Biz burada çiçekleri sulamayız dibine işeriz. Amonyak yakmasın seni.
Bunlar eski bir numara. Sert oldu biraz ama acıyı hissetmen lazımdı bacak aranda.
Diline adımı pelesenk ederim. Korkma hadi yaklaş.
Çiçekleri rengine göre ayırmam ben. Koklar geçerim sadece. Bu durum seni üzdü mü?
Bunların hepsi karşılıklı. Sen de üzdüklerine say.
Hadi çok yoruldun in arabadan. Daha bitmedi ama. Benden birini üzersen böyle kurtulamazsın.
Libidoyu yükseltirim seni tenhada kıstırırım. Beni görünce başını eğersin.
Yirmi dördüncü ilmiği attım bugün. Tekrar deneme beni.
Seni Kızılay'dan Batıkent'e kadar duman altında inletirim.
Diyeceksin ki ağzı bozuk hergele . Kapıları zorlama kaçamazsın buradan. Ben sana içeri gir demedim. Pusulayı bulursan çıkarsın.
Şimdi bütün bu saygısızlıkların için özre gerek yok. Adın kara listede.
Bundan sonra her yolun sonunda ben varım.
Her doğru yol pusu dolu..
Her gece zımbalamak için..
Beni susturamazsın. Alt komşu susturamadı. Yolda karşıma çıkma. Derin yolda hiç çıkma. Hadi diyelim kelimelerimi durdurdun. O zaman tek bir ses vardır son desibelde.. Hea! Adres belli. Burası benim.
Atlar birbirine takılmasa da kazanan benim. Bana deplasman yok.
Dipçe 1:Kral Benim!
♫♪♫
-Hayali Tehlike
1.07.2018
Ray
Yürüdüm, biraz daha biraz daha yürüdüm. Yürümek hiç bu kadar zor olmamıştı ama yine de yürüdüm. Yürüdükçe bacaklarım güçlenecek, eve güçlü dönecektim. Sadece yürüdüm, bilmediğim sokaklarda. Sanki herkes görünmez olmuştu, yalnızca önümü gördüm. Güneş tepemdeydi ama sıcaklığını bile hissetmedim. Yürüdüm, birkaç damla ter düştü alnımdan. Vücudum alevler içinde yanarken ruhum ona inat buz tutmuştu sanki. Yürüdüm, tren raylarına çıkardı beni bilmediğim yollar. Bir süre baktım raylara, öylece baktım. Daha önce hiç rayları izlememiştim, onlara haksızlık ettiğimi fark ettim. Üç tane yük treni geçti rayların üzerinden ama sapasağlamlardı hâlâ. Hayran oldum onlara. O an, keşke bir tren rayı olsaydım diye düşündüm. Üzerimden geçen her şeye rağmen sapasağlam kalabilirdim o zaman. Üçüncü yük treni de geçtikten sonra tekrar yürümeye başladım rayların kenarından. Yürüdüm, onlarla birlikte ben de gitmek istedim bu şehirden. Sadece gitmek istedim. Gidemedim, sorumluluklarım evde beni bekliyordu. Gidemezdim. Geri döndüm geldiğim yoldan. Sorumluluklarıma giden otobüse bindim. Kapının önüne geldiğimde kendimle konuştum biraz.
“Sorun yok, iyisin. Ondan önce hayatın nasılsa şimdi de öyle olacak, daha önce taktığın maskeyi biraz çıkardın sadece. Şimdi bir süre kenara koyduğun o maskeyi tekrar takacaksın ve her şey yolundaymış gibi hayatına devam edeceksin. Sorun yok, iyisin. O maskeyi taşıyabilecek kadar güçlüsün. Sadece mutluymuş gibi yapacaksın yine. Yıllarca oynadığın rolü bu kadar kısa zamanda unutmuş olamazsın. Hatta bir tren rayı ol artık, rolünü daha sağlam oyna. Kimse anlamasın gizle yine acını. Şimdi gülümseyerek gir o kapıdan ve her şeyin yolunda olduğuna inandır kendini. Önce kendini inandırmalısın ki başkalarını da inandırabilesin. Biliyorum bu sefer güçsüz olmak istedin ama buna hakkın yok senin. Güçsüz olmayı da denedin olmadı, gör artık kaldıracak kimse yok seni düştüğün yerden. Aptal değilsin sen anla bunu. Güçlü olmak zorundasın, olamıyorsan da öyleymiş gibi yapacaksın. Sığınacağın kimsen yok senin Yaradan'dan başka. Başka kimseye ihtiyacın da yok zaten. Tek başına da dayanabilirsin bütün acılara, sen bir tren rayısın bundan sonra. Her şeye rağmen sapasağlam kalacaksın bu hayatta.”
Kendime verdiğim öğütler işe yaradı. Kısa bir süre ayrı düştüğüm maskemle, “-miş gibi” yaşadığım hayatıma geri döndüm. Sorun yok, iyiyim. Bir tren rayıyım artık. Belki şimdi inanmadınız ama birkaç güne üzerimden geçmeye başlarsınız.
♫
-Oyuncu
Terminal.
Çamurdan elim yüzüm görünmez olmuş
veya
burnuma kadar boka batmışım.
Bir şeyler yapmak için zorlamış,
elimden hiçbir şey gelmemiş,
yorulmuşum.
Tüm bu yüklerin alnımdan ter olarak akmasını beklerken üç katlı bir binanın gölgesine sığınmışım. En azından sıcak derdinden kurtuldum diye düşünüp, derin bir nefes alacakken binanın gölgesinden silüetini çıkarmışım.
İçime çektiğim ne kadar nefes varsa, veremeden boğazıma düğümlenmiş.
Nefessiz kalan vücudun verdiği tepkiyle gözlerim dolmuş, başımı kaldırıp gökyüzüne bakmışım.
..
Aradan on bir saat geçmiş.
Hava kararmış, gece olmuş..
‘Günaydın yalnızlığım, uyanabilirsin.’
Bir gölge uğruna boynum öyle güzel tutulmuş ki, gökyüzünden zar zor indirmişim.
Ani bir karar verip, şehirler arası otobüs terminaline gitmişim. Belki o silüetin sahibi iner diye peronlara park eden ne kadar otobüs varsa hepsinin bagaj alma bölümüne koşturup durmuşum.
Üç koreli,
bir fin,
iki çift almanla karşılaşmışım ama
o silüetin sahibini bir türlü görememişim.
Böyle olmaz..
Yanlış anlama n’olursun..
Tutulan boynum feda olsun, koşturup duran bacaklarım da..
Aşk lafını pek kullanan insanlar değiliz biliyorum ama onca koşturmacanın içinde aşk karnına etrafımda yiyebileceğim tek şey simit bu kaybedenler terminalinde. Verdiği enerji ne yorgunluğa yetiyor ne de özleme.
Telaşımı hoş gör,
hepsi sadece bunun için..

buyrun.. ♫
- Ahmet Delice
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)