4.04.2018
Gazel-i Kafe-i Osmânî
Kafenin önüne geldi afili bir araç.
Kafenin adı: Osmanlı bin dört yüz elli üç.
Araçtan inen üstten düzeltilmiş sakallı,
Paçaları dar pantolonlu, ceketli genç.
Aklındaki çakallığın bini bir paradır.
Tasviri: iptidai ruh, dar gömlek, sıfır bilinç.
O ne tekinsiz görünüş, tekinsiz duruştur;
O ne mağrur yürüyüş ne yakışıksız mizaç.
Az sonra girecek kapıdan, arkadaşlarıyla
Oturup siyaset konuşacak, izleyecek maç.
İçeride okey şakırtısı, yoğun duman…
Eğer sokarsan beş dakikaya solar ağaç.
İçerdekiler müptelasıdır nargilenin;
Ellerin tekinde telefon, tekinde marpuç.
Dilinden kardeş, Allah, peygamber, vatan, millet
Lafı eksik olmaz. Tamdır dine olan inanç.
Öylesine Müslüman geçinir kül bırakmaz
Mangalda, amma Ramazan’da tutmaz ki oruç(!)
Eşitsizliği yerme, eleştirme hükûmet.
Üstüne geliverir, çekivererek kılıç.
Gezip tozacak eğlenmek ister de yüreği;
Eğlenememiş masum kızla eyler izdivaç.
Parasının kaynağı meçhul sanılır, amma
Babası yapar, ne muhteşem hayali ihraç.
Yanlış vakitte gelmiştir dünyaya, belki de
Devr-i kadimde olur harami, toplar haraç.
İşte böylesine bir hayattır bununkisi.
Yaşar öylesine “akrep gibi”, olmadan amaç.
Şimdi kime kızmalı gençlik böyleyse?
Cürüm kime yıkılmalı? Kim suçlu, kimde suç?
-Mukbil Terzi