21.04.2018
Nazan 4
Geçmediğini sandığın zaman geçmiş.
Gitmem demeyeceksin Nazan!
Kimseye..
Unutulsun diye yalvardığımız o an
Zamanın pençelerinde parçalanmış.
Üzülme Nazan.
Ayrılıktan kaçamazsın.
Kaçamadığın gibi yanarsın da..
Acımış canın belli ki..
Gözlerine toz kaçmış..
Olmaz öyle Nazan.
Olmaz..
Hayallerini satma..
Ben seni bir tek gün bile
Unutmadım işte.
Öldüm ama unutmadım..
-Ali Koç
17.04.2018
K.O.R.E
...
Neredeyim ben?
Bu insanlar kim?
Kim bu ayakta bir şeyler anlatan?
Ne anlatıyor?
Mısırlı balık ne demek?
Kim verdi bunu elime?
Bu ne ki?
Yeniyor mu?
Ne yapıyorum ben burada?
Neden oturuyorum?
Bu insanlar neden oturuyor?
Su!
Aniden ayağa kalktım. Kapıya yöneldim.
Arkamdan seslendiler. Umursamadım.
Hava soğuktu, üstüme bir şey almamış mıydım?
Ağzımda ki bu tat ne? Hoş bir tat.
Kollarım ağrıyor, çenem ağrıyor.
Ağzım ne zamandan beri kuru?
Suya ihtiyacım var, fazla değil bir kaç yudum.
Yutkunamıyorum bile, acil su lazım.
Hafiften başım ağrıyor gibi.
Bu nasıl bir bitkinliktir. Yürüyemiyorum bile.
Ne oldu bana?
Sanki buraya ışınlanmışım gibi.
Işınlanınca insan hafızasını kaybeder mi?
Lavaboya yöneldim. Lavaboya...
Mısırlı balık... Mısırlı...
Su kesik miydi acaba?
Neden böyle bir şey geldi aklıma?
En fazla ihtiyaç duyduğumuz şeye ulaşamama korkusundan mı?
Girdim ve musluğu tam açıyorum..
...
Ayna..
Ayna bunu yapma bana.
Kim bu? Aynadaki kim?
Kendimi tanıyamıyorum?
Bu ben değilim.
Ama...
Ama eski beni de hatırlamıyorum.
Musluğu açıp su içtim.
Gözlüğüme su sıçradı. Ben ne zamandan beri gözlük kullanıyorum?
Çıkardım gözlüğü.
Bu nasıl bir şey?
Görüyorum bir fark yok gibi.
Galiba uzağı göremiyorum.
İçeriye birisi geldi ve dedi ki:
"-Betül Hanım erkekler tuvaletinde ne yapıyorsunuz?"
Kim bu?
Adım Betül mü?
Tekrar etti:
" - Betül Hanım... "
Hanım mı?
Ben Kadın mıyım?
Daha önceden de kadın mıydım?
Erkekler tuvaleti ne?
...
Dışarı çıktım, bitkin bir halde.
Bir elimde gözlük, diğerinde mısırlı balık.
Pencereden dışarı bakıyorum.
Kaçıncı kat burası?
Neredeyim ben?
Konu uzaklar olunca gözlerim işe yaramıyor.
Biraz önceki kişi yanıma gelip:
"-Betül Hanım iyi misiniz?"
Dedim ki: "-Kaçıncı kat burası?"
...
Neden bunu sordum ki?
O kadar soru vardı aklımda.
Aklımdan geçen en son soru buydu galiba.
"-Dokuzuncu kattayız. İyi misiniz?
Siz çıkınca patron toplantıya ara verdi."
...
Bu insan kim?
Ne patronu?
İşte miyim ben? İşim ne ki?
Hava soğuk.
Bunun ayakkabısı var.
Benim neden ayakkabım yok.
Ayaklarım üşüyor.
...
Gözlüğümü taktım.
Mısırlı balığa baktım.
Bir tane ağzıma attım.
" -Senin adın ne?"
" - Betül Hanım, benim Merve. Siz aniden çıkınca peşinizden geldim. Tekrar nöbet geçirmiş olabileceğiniz aklıma geldi."
-Can Ufuk Erdoğan
Devamı gelebilir...
Sonra ne mi olurdu?
Sonra ne mi olurdu?
İhtiyar bir balıkçı denize açılırdı.
Oltasına takılacak balığa acırdı.
Ömür vermek vardı balığa.
Sonra ne mi olurdu?
Bir balık gezintiye çıkardı,
Denizin kıyıya en yakın yerlerine.
Av olmak vardı bir balıkçıya.
Sonra ne mi olurdu?
Bir olta denize atılırdı.
Balığa sevdasını haykırırken,
Son vermek vardı sevdaya.
Sonra ne mi olurdu?
İhtiyar bir balıkçı denize açılırdı.
Bir balık gezintiye çıkardı.
Bir olta denize atılırdı.
...
-Kubilay Önlüel
15.04.2018
Ayrılış
Bu halin nedir, ey güzel cuşa mı geldin?
Yoksa ey kâfir, benle savaşa mı geldin?
Halin perişan, üstün başın harap olmuş.
Mutantan idin, yoksa telaşa mı geldin?
Bülbül gibi şakırdın, kuş gibi gezerdin.
Pervane oldun da şu âteşe mi geldin?
Her günün yaz idi, pek de bahtiyar idin.
O havaları bırakıp, kışa mı geldin?
Etrafın kalabalıktı, yoksa kaybolup
Bir başına hakiki yoldaşa mı geldin?
Medet umardın sen her bir hareketinden;
“Tövbe ettim” diye alayişe mi geldin?
Müstehzi bedenin derman bulmaz idi;
Fakiri kandırıp, ben ibişe mi geldin?
Güzelliğin ile canıma kastederdin;
Niyetin tamam oldu da, na'şa mı geldin?
Tövbekâr mı oldun? Geriye dönmez misin?
Alaya değilse, sitayişe mi geldin?
Nice çağırdım seni hiç mi hiç duymadın;
Mukbil’den son bir kez ayrılışa mı geldin?
-Mukbil Terzi
Menteşe
Kurulu bir düzenim vardı.
Yere çapraz şekilde serilmiş yünden bir halı..
Acı kahvenin bile kıskanacağı şekilde renklendirilen L tipi bir koltuk..
Üç adet demir sandalyenin yanında hediye olarak verilmiş beyaz, yuvarlak bir masa..
Bir de iki adet tekli koltuk..
Her şey yolunda diye düşünürken penceremin menteşesi kırıldı bir gün. İçerinin havalanması için yeterli olacak düzene göre haddini çoktan aşmıştı bu içeriye giren rüzgar.
Ben üşümeye başladım,
sandalyeler devrildi,
acı kahvenin yüzü gülmeye başladı,
halı tüm simetriğini kaybedip, ayaklara takılacak şekilde katlandı.
Kimse o halıya takılmadı sonrasında..
daha doğrusu, kimse o odaya adımını bile atmadı.
...
Rutubetten kadının çantasına düşen bir parça boya taneciği anlattı bize son durumu.
Birbirlerine bağlılıklarını yitirdiğini söylemiş eski sahiplerim, ayrılmışlar..
Menteşe kırıldıktan sonra işler çok değişti sanırım..
...
Çok yağmur aldım o süreçte.
Üzerime karlar yağdı.. bahar geldince eridiler..
Örümcekler yuva yaptı köşelerime..
Bir ayrılık, bir yoksulluktan içime sarhoş şekilde yıkılan adamlardan bahsetmiyorum bile..
"Bari kimseye zarar vermeden olup bitse" diyerek iç geçirip yıkılmayı beklediğiniz oldu mı hiç..
Bu, uçuruma düşen aracın içindeki kişinin, ellerini başının arasına alıp beklemesi kadar çaresiz bir bekleyiş inanın bana..
...
Bahçemi de bir görseniz, aradan sekiz yıl geçmesine rağmen nasıl da yeşil hala..
Biraz daha dişimi sıkayım en iyisi.
...
Onbir yıl olmuş.. Duvarlarımda boyalı tek bir yer bile kalmadı. Hepinize ayrı ayrı veda konuşması yapmamın zamanı geldi sanırım.
Yalnız, bir saniye..
Birisi geliyor..
Şşş.. Biraz sessiz olun ne söylediğini duyamıyorum..
“..vdalandık, halimiz dışarıdaki bahçe kadar güzel.. Gördüğümüz andan beri aklımızdan çıkmıyor, biz bu evi satın almak istiyoruz: sadece tekli bir koltuğumuz ve atların birbirine boyunlarıyla sarıldığı bir adet tablomuz var. Isıtma konusunda sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum, gönlümüz alev alev çünkü.. Tadilata şu pencerenin menteşesiyle başlayabiliriz. Her şeyden önce güzelliğe açılan kapımızla, içimizi saracak duvarlarımızı birleştirecek bu şaheseri birbirine tutturalım.
Bakmayın, nalburlarda satılmayacak kadar değerli şeylerdir bu menteşeler. kıymetini bilmek lazım..”
...
Aradan bir ay yirmi yedi gün geçti. Görünen o ki, veda konuşması için uzun bir süre daha bekleteceğim sizi..
Duvarımı boyadılar haftalar öncesinden..
Evin derecesi ne olursa olsun, birbirlerine sarılarak oturuyorlar o tekli koltuğa.
Sevdadan hepsi biliyorum..
Dışarıdan birisi onları ayrı koltuklarda oturuyor olarak görse; dünya üzerindeki bütün marangozların işlerine son verir, dükkanlarını el birliğiyle kaldırıp uzay boşluğuna atarlar gibi geliyor bana hep. Bütün bunlara sebep olan o tekli koltuğu, menteşesini yeniledikleri pencerenin önüne koymuşlardı zaten..
Şimdiki halini görseniz..
Buyrun.. ♪

-Ahmet Delice
14.04.2018
Bıraktım
Bıraktım bağımlılıklarımı.
Sigara içmiyorum artık,
Resimlerine bakıp durmuyorum.
Ya da sabah uyandığımda ilk iş kahve içmiyorum.
Aklıma seni getirecek her şeyden ırak yaşıyorum.
Bıraktım düşünmeyi.
Gülüşünü düşünmüyorum mesela
Ya da bir noktaya dalıp gidişini.
Ne yapacağımı düşünmüyorum bundan sonrasında,
Zamanın boşluğunu nasıl doldurabileceğini düşünmüyorum.
Bıraktım gülmeyi.
Komedi filmleri izlemiyorum artık,
Gülümseyen insanlara gülümsemiyorum.
Neşesi yerinde olan arkadaşlarımla görüşmüyorum ve de.
Değmiyor sanki hiçbir şey
Gülümsemek sanki yakışmıyor bana artık .
Bıraktım seni.
Düşünemiyorum, gülemiyorum,
Başı boş bir avareyim.
Yaşamayı sanki beceremiyorum.
Bıraktım seni...
Ben artık devam edemiyorum.
-Elif
Nalan 4
metnin sesi ♫
Gönlümün ayarı kaçtı yine
Elim orantısız varıyor kaleme
Dudaklarımsa yapayalnız...
Gel Nalan
Ne olursun gel
Bu mahalle çok ıssız
Hani düğün yapacaktık bu yaz
Eleni'ye diktirecektik o çok istediğin gelinliği
Hoş cepte de para yoktu ama
Hayır diyemedim sana
Düğün salonu bile hazırdı
Salon derken çok bir şey bekleme
Bizim Kirkor'un meyhanesi işte
Of be Nalan
Geçmiyor efkarım
Dinmiyor sızım
Sen gittin gideli
Ben, yokluğundaki gölgene sarılırım!..
-Fatih Mehmet Şahin
9.04.2018
Yosma
Kenar mahallenin dilberine
Gece mesaisi geç bitmiş anlaşılan.
Sabaha zar zor çıkmışsın belli.
Bu da yetmezmiş gibi
Erkenden uyandırdılar yine seni.
Of be kızım
Ne bu çile bu alın yazısı?
Ama sende yosmalık var
Ne yapsan dönüşü yok!
Kaç yaşında düşmüştün buralara?
Ben ne zaman tanımıştım seni?
Zar zor hatırlıyorum,
Galiba sabahın altısı
Ve sen yarım ruhunla,
Bıkmış usanmış bakışlarınla
Rast gelmiştin bana.
Dükkanın altındaki çorbacıda
Yaşın on sekizdi o zamanlar
Daha yeni özgürdün
Ve etinde tazeydi
Ee çalışmayıp da ne halt edecektin?
-Fatih Mehmet Şahin
Münzevi Olarak
Toplumdan kaçıyoruz. Durup gece insanlara baktım. Yalnız kalmayı sevdiğim boşa değildir. Sonrası yalan gibi yaşayanlar kaybetti her gece kazandığını sanarak. En güzel tozlar damardan girdi. Seratonin tavan yaptı. Kayıplara müsaademiz hayali olarak varken kayıpların hayati tehlikesi var.
En güzel gece, yıl başında diskoya dans etmeye gelen o çirkin kadındı. Kulağıma fısıldadı. Tenezzül edip suratımı bile çevirmedim. Onca alkolün arasında eğlenen kadınlardan bir başkası mavi gözlüydü. Dumanlar arasından bana bakarak çay istedi. Çay bayattı. Ona çayı götüremezdim. Fakat seratonin kimyasaldı. Damarda dolaşan ise acı bir çaresizlikti.
Dumanlar akıyordu su gibi, küçüğümün ciğerine. Kadın kokuyordu. Küçüğüm öldü. Kadın hala kokuyordu. Oda karanlıktı. Küçüğümün cesetinin kokusu kadının kokusunu bastırdı. Kadın bir sigara daha yaktı. Kalbimde bir yara daha oldu her nefeste. Beni ve küçükleri dumandan uzak tutun.
Işıksızız. Çünkü kaybolan kendimizi okyanusta değil karanlıkta bulduk. Kandırılmıştım. Gerçek tehlike vardı ve kurşunu tutmadı hiçbir zaman. Işıklar yok artık. Terkedilmiş köpek gibi özgürüm. Ama karanlıkta gördüğüm silüetin beni mutlu eden..
Toplumun yakası temiz görünümlü pislik topludur. Çünkü suçu üstümüze yüklediler. Temiz yarın yok. Yarının kendisi bile yok. Bundan sonraki tüm tehlikeler HAYATİ.
-Hayati Tehlike
4.04.2018
Gazel-i Kafe-i Osmânî
Kafenin önüne geldi afili bir araç.
Kafenin adı: Osmanlı bin dört yüz elli üç.
Araçtan inen üstten düzeltilmiş sakallı,
Paçaları dar pantolonlu, ceketli genç.
Aklındaki çakallığın bini bir paradır.
Tasviri: iptidai ruh, dar gömlek, sıfır bilinç.
O ne tekinsiz görünüş, tekinsiz duruştur;
O ne mağrur yürüyüş ne yakışıksız mizaç.
Az sonra girecek kapıdan, arkadaşlarıyla
Oturup siyaset konuşacak, izleyecek maç.
İçeride okey şakırtısı, yoğun duman…
Eğer sokarsan beş dakikaya solar ağaç.
İçerdekiler müptelasıdır nargilenin;
Ellerin tekinde telefon, tekinde marpuç.
Dilinden kardeş, Allah, peygamber, vatan, millet
Lafı eksik olmaz. Tamdır dine olan inanç.
Öylesine Müslüman geçinir kül bırakmaz
Mangalda, amma Ramazan’da tutmaz ki oruç(!)
Eşitsizliği yerme, eleştirme hükûmet.
Üstüne geliverir, çekivererek kılıç.
Gezip tozacak eğlenmek ister de yüreği;
Eğlenememiş masum kızla eyler izdivaç.
Parasının kaynağı meçhul sanılır, amma
Babası yapar, ne muhteşem hayali ihraç.
Yanlış vakitte gelmiştir dünyaya, belki de
Devr-i kadimde olur harami, toplar haraç.
İşte böylesine bir hayattır bununkisi.
Yaşar öylesine “akrep gibi”, olmadan amaç.
Şimdi kime kızmalı gençlik böyleyse?
Cürüm kime yıkılmalı? Kim suçlu, kimde suç?
-Mukbil Terzi
Küfür
Gece olunca
Kin akar gönlümden
Azrail'e çatarım
Feleğe çatarım
Sövüp sayarım
Sonra sabah olur
Güneşe de küfrü basar
Rahatlarım!..
-Mehmet Fatih ŞAHİN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)