Sadece
bir bardak çay kadar ömrü olsun her şiirin ya da bir fincan kahve.
Ben
çayın şekersiz halini seviyorum mürekkep kokan sayfaların ortasında. Mürekkep
koklarken, yutkunmaya zorlandığım o derin duygudan çıkarabilen naif bir his, o
çay.
Bu
aralar okuyorum bir şeyler, aslında okumamam lazım tam da şu sıralar. Anılar
kelimelerle uyum içinde, kalbimin daha önce görmediğim odalarına giriyoruz
onlar önde ben arkada. Ya da görmek istemediğim ya da unuttuğum ya da ihmal
ettiğim odalara… Evet, ihmal ettiğim, çünkü ihmal etmeseydim bu kadar zor
olmazdı yüzleşmek. Bu kadar zor olmazdı en temel ihtiyacım olan yemek yemek!
Düğümlenmezdi boğazımda nefesim. Oturmazdı öküzün biri tam da göğsüme.
Yıllar….
İlmek ilmek dokuduğum bir halıymış yeni anladım. Anladım da bu halıyı tek ben
dokumamışım, yanımda olmuş hep o kadın. Yardımını hiç esirgememiş. Hani yardım
dediysem ipi iğneden geçirmek değil sadece, ipin rengini bile ona işletmişim. O
dokunmadan ben dokunmamışım. O bakmadan ben bakmamışım en ince detaya. Böylece bir sürü yıl oyalanmış durmuşum.
Zamanım çalınmış hayat dediğiniz o emek törpüsünden. Oyalanacak bir şeylerim
olmuş hep. İşe gitmişim okula gitmişim nihayetinde ona çıkmış yollar. Otobüs
duraklarının her birinin üzerine ona gider yazmışım. Ve hep böyle geçecek
sanmışım hayatın. Yaşarken fark etmiyorsun işte azizim, bir durakta inip
kenarda beklemek, giden otobüslerin içine bakmak, kol kola giren insanları
kağıt toplayan çocukları izlemek gerekiyormuş.
Şimdilerde
tekrar baştan başlamam gerekiyor tüm yaşanmışlıkların ertesinde, nice duyguların
üstesinde, hayallerin gecesinde. Hani diyor ya Şükrü Erbaş “Ayak izlerini
silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce”. İster istemez
yürüyorsun aynı yolları, yollarda geçen anılar geliyor aklına. Dişini
fırçalıyorsun mesela o geliyor aklına ya da çorap giyeceksin, onun hediyesini
seçmiş oluyorsun, o geliyor aklına, zaten şarkılardan türkülerden bahsetmiyorum
bile. Ya şiirler… Keşke hiç olmasalar hiç okumamış olsaydım diyorum bazen.
Parfümüm bile onu hatırlatıyor-son gece her zaman yattığı yastığını zorla
alıyorum sabaha kadar kokusunu çekmek için içime- işte geldi yine bir anı daha.
Söyleyin a dostlar yolları tersinden giderken de acımaz mı insanın canı? Her
adımda yollar kararmaz mı? Kararır elbet, kararır da ben karanlıktan korkmam. Benim korkum, aydınlanması tekrar yolların. Kimine
göre sadistlik olsa da.
Aşk
dedikleri eşsiz duygunun da ömrü aslında bir şiir kadar, bir bardak çay kadar.
Kimisine bir demlik ama en fazlası ancak işte o kadar. Tanımı ise ayrılık ile
iç içe;
Ayrılık
kelimesinin anlamı ona göre mesafelerdi, bana göre ise yine Erbaşın dediği gibi
o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkamasıydı.
Mesafeler
onun için yeni bir hayata adım atmaktı; benim için hayata tutunmak, her şeyi
bir kenara itip yanında olmak için geldiğim on dört saatlik yoldu.
Hayat
onun için yeni bir aşk; benim içinse soğukta tir tir titrediğim yurt önlerinden
evime yürüyerek gittiğim kış gününde satın aldığım para etmeyen emeklerimdi.
Emek
mi? Emek aşktı, aşk Züleyha’ydı, Züleyha ayrılıktı, ayrılık mesafeler,
mesafeler ise o’na yeni bir hayat, bana ise…
-
Yusuf İslam ULUSOY