14.12.2017

Ayrılığın Ardından, Acının İçinden



Sadece bir bardak çay kadar ömrü olsun her şiirin ya da bir fincan kahve.

Ben çayın şekersiz halini seviyorum mürekkep kokan sayfaların ortasında. Mürekkep koklarken, yutkunmaya zorlandığım o derin duygudan çıkarabilen naif bir his, o çay.

Bu aralar okuyorum bir şeyler, aslında okumamam lazım tam da şu sıralar. Anılar kelimelerle uyum içinde, kalbimin daha önce görmediğim odalarına giriyoruz onlar önde ben arkada. Ya da görmek istemediğim ya da unuttuğum ya da ihmal ettiğim odalara… Evet, ihmal ettiğim, çünkü ihmal etmeseydim bu kadar zor olmazdı yüzleşmek. Bu kadar zor olmazdı en temel ihtiyacım olan yemek yemek! Düğümlenmezdi boğazımda nefesim. Oturmazdı öküzün biri tam da göğsüme.

Yıllar…. İlmek ilmek dokuduğum bir halıymış yeni anladım. Anladım da bu halıyı tek ben dokumamışım, yanımda olmuş hep o kadın. Yardımını hiç esirgememiş. Hani yardım dediysem ipi iğneden geçirmek değil sadece, ipin rengini bile ona işletmişim. O dokunmadan ben dokunmamışım. O bakmadan ben bakmamışım en ince detaya.  Böylece bir sürü yıl oyalanmış durmuşum. Zamanım çalınmış hayat dediğiniz o emek törpüsünden. Oyalanacak bir şeylerim olmuş hep. İşe gitmişim okula gitmişim nihayetinde ona çıkmış yollar. Otobüs duraklarının her birinin üzerine ona gider yazmışım. Ve hep böyle geçecek sanmışım hayatın. Yaşarken fark etmiyorsun işte azizim, bir durakta inip kenarda beklemek, giden otobüslerin içine bakmak, kol kola giren insanları kağıt toplayan çocukları izlemek gerekiyormuş.

Şimdilerde tekrar baştan başlamam gerekiyor tüm yaşanmışlıkların ertesinde, nice duyguların üstesinde, hayallerin gecesinde. Hani diyor ya Şükrü Erbaş “Ayak izlerini silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce”. İster istemez yürüyorsun aynı yolları, yollarda geçen anılar geliyor aklına. Dişini fırçalıyorsun mesela o geliyor aklına ya da çorap giyeceksin, onun hediyesini seçmiş oluyorsun, o geliyor aklına, zaten şarkılardan türkülerden bahsetmiyorum bile. Ya şiirler… Keşke hiç olmasalar hiç okumamış olsaydım diyorum bazen. Parfümüm bile onu hatırlatıyor-son gece her zaman yattığı yastığını zorla alıyorum sabaha kadar kokusunu çekmek için içime- işte geldi yine bir anı daha. Söyleyin a dostlar yolları tersinden giderken de acımaz mı insanın canı? Her adımda yollar kararmaz mı? Kararır elbet, kararır da ben karanlıktan korkmam.  Benim korkum, aydınlanması tekrar yolların. Kimine göre sadistlik olsa da.

Aşk dedikleri eşsiz duygunun da ömrü aslında bir şiir kadar, bir bardak çay kadar. Kimisine bir demlik ama en fazlası ancak işte o kadar. Tanımı ise ayrılık ile iç içe;

Ayrılık kelimesinin anlamı ona göre mesafelerdi, bana göre ise yine Erbaşın dediği gibi o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkamasıydı.

Mesafeler onun için yeni bir hayata adım atmaktı; benim için hayata tutunmak, her şeyi bir kenara itip yanında olmak için geldiğim on dört saatlik yoldu.

Hayat onun için yeni bir aşk; benim içinse soğukta tir tir titrediğim yurt önlerinden evime yürüyerek gittiğim kış gününde satın aldığım para etmeyen emeklerimdi.

Emek mi? Emek aşktı, aşk Züleyha’ydı, Züleyha ayrılıktı, ayrılık mesafeler, mesafeler ise o’na yeni bir hayat, bana ise…



-          Yusuf İslam ULUSOY