14.12.2017

Gözyaşı Averajı Bizde

Yol biraz tepeye çıktı. Ben Türkiye'nin pek mülayim vilayetini özler iken beni güneye götürüyorlar. En güneye. Sensizliğe ve de sessizliğe. Alın beni buradan. Ben buraya ait değilim. Gözlerimin önüne inen perdeyi ben kaldırıyorum o geri iniyor. Şansım pek yaver gitmiyor bu ara. Ama vukulara vakıfım. Vakıf Olduğum bu vukular genel olarak sosyal hayatta olan günlük durumlar.

 İçsel olarak savruluyorum. Kendimi tanıyamıyorum bile. Kim olduğumu bile bilmiyorum.
Sende sitem ediyorsun. Burası dağ... Ama şunu unutmayın acımasız kışlara rağmen ben üşümem.

Bıraktım herşeyi gözlerinde.

 Gelmiyor ayaz günler. Sesimdeki enerjiyi duyamayınca Şahane Şibumi üzüldü sanırım. Artık yorgunluk sesime çökmüş. Sanki cenaze olmuşum konuşabilen. Vardı aslında öyle bir iki hikayem. Muhtemelen beynimizin çalışamadığı dönemler. Düşünmeden ve bana birşey olmaz tavırlarıyla hareket ettiğimiz günlerdi. Ölüme her zamankinden daha yakındım ama durumun ciddiyetinin farkında değildim. En azından arkama bakmadan kaçabildim.

 Neco Fransa'daymış. Bende Suriye'deyim ne var yani. Ahmet Almanya'da. İyi kötü Türkiye'den kaçma çabasına girmiş bizim ekip. Beni Güven parka bıraksalar. Acayip uykum geldi. Çalan şarkının tadı yok.

 -Sen- in geldiği yerden başlıkların birisi çalan. Sanki mozart mı. Kendi kendimi tribe sokuyorum gece gece. Anlamsızlık silsilesine dönüştüm ama sorun değil bunlar.

Bu arada Mozart ile aşık olunabileceğini bir doktor adayından öğrendim.

Yan taraftaki kızlar ara sıra yemek veriyor. Allah razı olsun.

 Ulan bizdeki özleme bak. Kafalar kırk yerinden kırık yemin ediyorum. Ya da ifade edemiyorum boşver. Ama olay Gençlik Kıraathanesi. Bu yazıda yer alabilecek kadar hayatımızın içine girdi. Gençliğim Gençlik Kıraathanesinde soldu kabul ediyorum ama orayı özleyeceğim aklıma gelmezdi. Kahveciyi bile özlemişiz. Grup fotoğrafımız kahvecimiz Fikret'in veya Ferhat'ın ya da Faruk'un tam emin değilim ama onun fotoğrafı. Onu da özledik. Yorgun suratını. Öğle vakti Gençliğe gitmiştik. Sabahın köründe gelmişiz diye bi fırça yemediğimiz kalmıştı.

Gençlik deyince aklıma Üzeyir dayı geldi. Trilyonlar verseniz keyfimi bozamazsınız diye bi lafı vardı. 24 Kasımda kravat takmıştı depoda. Ne adam ya. Bende sözde öğretmenim ama pek hissetmiyorum.


Şimdi ben susayım derdim fakat ben susarsam seni göremem. Sana anlatacaklarım sonucunda benim sancısız sızılamayan pek muhterem gözlerimin arkası ne halde?


-ALİ KOÇ

15. Cuma


Sansasyonel bir giriş. Yıllarca sürecek bir gelişme. Her şeyde olduğu gibi ölümlü bir sonuç. Bugün ayın on beşi. Hepimizin bildiği gibi bugün bir giriş yapıyoruz. Evet, gerçekten bakın. Şu an mesela ben giriş yaptım ve görüyorum ki hepiniz biliyorsunuz. Bu gerçekten çok güzel bir duygu. Çok mutluyum şu an. Ayrıca mutluluğum günün anlam ve önemine hitaben ikiye katlanıyor. Neden mi iki? Çünkü iki tane kapı gibi öğretmen abim var benim. Ehe. Dolayısıyla ikiye katlanıyor. İşte bizimkiler dışarıdan falan katlanıyor böyle. Sizinkiler hep kendinizden katlansın. ( sonra bana da katlayın. )

Biliyorsunuz ki bir adam kafasına bir şey koymuşsa, koymuştur. Onu bu işten hiç bir şey yıldıramaz, diye düşünürdüm ben de eskiden. Sonra farkettim ki. Eğer düşüncelerini aydınlığa kavuşturursam , ona istediğini, hayal ettiğini verirsem, yani bir şekilde sonuçlarını ona iletebilsem, mutlaklığın muğlaklığa mağlubiyetini eşsiz bir şekilde elde edebiliriz dedim. Yani bunu okuyan adam diyecek ki. "Keşke görmeseydim. Artık amaçlarımdan biri daha azaldı. Bekleyişim son buldu. İşim halloldu. Sona geldim artık. vs." Ama işin güzelliğine bak ki. Bunu da iş işten geçtikten sonra farkedecek. Yapacak bir şey yok. Sadece bekleyiş ideolojisinin güzelliğine, sonuçların boktanlığına değindim. Aslında bilinen bir şey. Yani bekleyişten sonra sonuç kısmı var ya işte. Orada  hep, her şey bitiyor. Belki de kaytarmak için, şu yazıyı bir dahaki sefere daha geç gönderebilmek için bahane uyduruyorum. Olamaz mı. Olabilir. Kim bilir. Neyse. Durun bu laf salatası değil. Çünkü çok yorgunum. Hanım onu da sen yap ya, valla bak. Yorgunum.

Tarihi irdeleyelim az. Geçen ay zaten yine aylardan kasımdı. Bu bir sorun teşkil etmiyor. Bu ay ise öyle mi? Garip bir aralıktayız. Bilinmeyen yerlerden inceden inceden bir soğuk geliyor. Aman dikkat. Salgın neym olabilir. Gerçi olsun. Ne demişler. Müşteri her zaman haklıdır. Yani eğer müşteri üşütmüşse , haklı bir sebebi vardır. Mesela aralık. Yani aralıklar hep soğuk olur. Neyse olayı çirkinleştirmeyelim. Burun akıntısı, öksürük, hapşuruk, tıksırık ön planda gribal bir enfeksiyonsa hemen antiviral bir yazılım yükleyin bilgisayarınıza. Kaspersk* otuz günlük deneme sürümünü indirin ve çılgınlar gibi silin virüsleri. Bunlardan değil de daha çok muhterem bakterilerden şüpheleniyorsanız eğer, o zaman gidin de, antibiyotik yazsın sayın hocam. Ben de yazamıyorum valla. Asistanın şifresiyle giriyorum anca. Hani yazarım aslında yazmasına da, henüz asistan abim, uzmanım, yrd doçum, doçum, profum hazır değil bu duruma. Nasıl da anlattım as üs ilişkisini. Bir de intern var. Neyse ya nereden geldim yine ben buraya. Geliyim gerçi geliyim. Ülkemizin asıl problemi bu abi. İhtisas yapana it gibi yüklüyorlar angarya işi. Yani mesleki alanda olsa tamam diyeceğim, gelişeceğiz de. Lan benim hastayı taburcu etmem ne alaka. Ben bu bermuda şeytan üçgeninin neresindeyim.

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler. Bilin ki. Varımı yoğumu, şu andaki  halime gelmek için yine tırmalar dururum. Neden mi. Ne bileyim ben. Zaten ah bi bilsem. Hiç uğraşmam emin olun.

Hayatta önemli olan soruları doğru cevaplamak değilmiş. Soruları doğru sormakmış. Ne alaka. Demeyin. Sonra ösym'ye bir ton dava, bir ton zaman sonuç geç açıklanması, insanların tırnaklarını yemesi, tırnak makaslarının satılmaması ve sonuçta yine ekonomimize zarar. Esen kalın.


-Delice7

Bay Ali


Yılın ilk şiiri 
Bay Ali’ye ait
Eski günlerin hatırına yazıyorum bunu
Şu bilmem kaç saatte bitirdiğimiz
Muhabbetlerin hatırına 
Hani sabahladığımız gecelerin
Güneşe sövdüğümüz
Ayı övdüğümüz günlerin hatırına
Hatırlar mısın Bay Ali ?
Tek dikişte boşalttığın bardakları
Benim yatağa yorgana sarılıp 
Ulan adama bak be biz birine hasretiz
Adam kocaman yüreğine üçünü birden 
Sığdırıyor dediği mi?
İşte öyle bir şey Bay Ali
Bunlara halk dilinde mazi diyorlar
Bana göre mazi ise ölmüş anılardır
Pekiii...
Yaşayan anı var mı ki diye sorarsan İşte o hayallerimiz
Olmayasıca tükenmeyesice 
Köküne kibrit suyu dediğimiz şeyler
İşte onlar yaşayan anılarımızdır
Pekii Bay Ali
Sen neresindesin bu yaşayan anının ?
Söyleyeyim de merakın gitsin değil mi?
İşte Bay Ali sen bu satırlardasın
Sen geçmişten kalan küllerin içinde 
Parıldayan bir odsun ateşsin 
Sen maddi bir devrin manevi bir remzisin Bay Ali!!!   

                                     
-Fatih Mehmet Şahin

Newton'un Kulağı


Her adımda yerçekimiyle yağmura dokunan ayaklar, Newton'un kulakları çınlasın. Şıp.. Şıp...

Her adımda su birikintilerinde oluşan dalga ile ayakkabılarının ucundan yükselip düşen damlalalar arasında gidip gelen bir çift göz.

Taşıdıklarının ağırlığıyla her adımda gittikçe yere yaklaşan bir baş.

Her adımda ayrı toprak kokusu alan tek tarafı dolmuş bir burun.

...

Üflese yıkılacak olan duvara sırtını dayamış kadın. Savunmasızlığını görmek için okuma yazma bilmeye bile gerek yok. Hayatındaki tek hareket, her adımda ona yaklaşan bir adam..

12 milisaniye göz göze geliyorlar. (Görmen lazım.)

Adam yalnızlığında yakalıyor kadını.
Kadın, adamın soracağını tahmin ettiği sorulara cevaplarını çoktan hazırladı bile.
Yağan yağmurdan dolayı kısık gözlerle kadının yanına oturmak için izin istedi adam.

...

Aradan 13 dakika geçti, yaslandıkları duvar biraz daha eğildi yükten. Adam hala bir şey sormadı.
Sessizlik adamı delirtir, Newton'un kulakları kopsun.


-Ahmet Delice

Ben Kaçacağım Ama Siz Kaçmayın


Evlenecem verrrmezlerse gacacam. En iyisi gacmak. Bi kac deneme yaptim da olmadi en iyisi boyle planlamadan yazmak. En iyisi planlamamak :D bak benim yazimin basligini "En iyisi gacmak " yap eger yapacaksan tabi. Neyse dur konu sen olunca komik şeyler diyesim geliyor duygusallığa giremiyorum çünkü  o konuda senin eline su dökemem ama zaten ben genelde duygusal olamıyorum biliyorsun Alişcik. O yüzden hem akacağız hem kopacağız. Farkında mısın bilmem ama yazım kurallarına çok dikkat ediyorum değilse akçaz kopçaz diyebilirdim ama ben diline, ırkına önem veren bir insanım. Sen de vermelisin, mesela öğrencilerine Atatürk'ü bayrağı anlatmalısın. Anlatıyorsun zaten de hani ben öyle diyeyim yine de :D Adamın asabını bozma Ali. Seni ömür boyu Alişciğe mahkum ederim. İlerde çocuklarının yanında Alişcik derim ilelebet baba sözcüğünü duymaz unutursun, bunu da böyle bil. Sahi Ali çocukların olsa onlarla da uğraşırım ben :D :D. Ulen ne uğraşırım yaa :D Sonra dersin ki kanka ya küserim :D Koskoca babaya yakışıyor mu böyle şeyler. Sahi sende bir ara bir baba vardı o ne oldu? Onu unuttun bence şu anda da hatırlamayacaksın, neyse olsun. Ben küsmem bilirsin ben anca kızarım sonra da severim veya tam tersi de olabilir ama sonuçta severim Ali.  Kanka ya bu yazdıklarımı okuyunca hayal kırıklığına uğrayıp bir yerlere atmaktan vazgeçeceksin, Ülkü bu ne böyle diyeceksin biliyorum ama kardeşim inan benim için hiç problem değil :D Sonuçta kendin söyledin istediğini yaz diye, tadını çıkar diye mesela ben su an çok eğleniyorum :D Bir yerlere artık atma ihtimalin olmadığı için daha rahat yazabilirim. Bak hem sana bir sürü selam getirdim bil bakalim kimlerden? Kızlardan tabi ki :D Ya Ali kızlar başımın etini yiyorlar, ya diyorum Ali öyle herkese yüz vermez ama anlamıyorlar. Ali de ali diyorlar başka birşey demiyorlar. Ee buldular yakışıklı, zarif, zengin, duygusal, naif ruhlu oğlanı kaçırırlar mı hiç? Sen de şu cazibeni bu kadar belli etme diyorum anlamıyorsun, neyse bir sey demiyorum ben sana ... Ha bi de bak ne dinliyorum biliyor musun?

Hani yazın bir parça atmıştın, kanka bunu kimseye atma bak demiştin :)) onu dinliyorum o zamanı hatırlıyorum, o zamanki hissettiklerini hatırlıyorum. Nasıl kırılgan olduğunu hatırlıyorum. Tam teselli edemediğimi hatırlıyorum. Zaten her kötü şeyin ayrıntısını hatırlıyorum istemsizce. Ama şeyi de hatırlıyorum, sen konyaya geldiğinde o sıcakta soğuk serin bi yer aramıştık ve sonra meramda çimlerde bi bank gibi bir sey bulmuştuk sonra onu ağaca yaklaştırmıştık ayaklarımızı ağaca yaslayalım diye ve senin ayaklarin yetişmemişti değmemişti ahahahha özür dilerim yaaa ama cok komik degil miydi :D :D sonrasında ilerde bir yerde bir kaç sey dinlemiştik biraz şeydi böyle kötüydü ama sanirim unutmayacağım zamanlardan bi tanesiydi. Sonra senin gülerken bir anda ciddileşip şiir okuduğunu hatırlıyorum, oturduğumuz yere isim koymanı ve benle ilk görüştüğünde o şaşkınlığını hatırlıyorum çok komikti :D

Ha bir de bak neyi hatırlıyorum biliyor musun Ereğli'ye geldiğimde sırf hesabı ödemek için yanımıza gelişini hatırlıyorum :) ne çocuksun ya :) Yüz yüze çok da görüşme fırsatımız olmuyor bizim ama yine de daha hatırladığım çok fazla şey var oturup tek tek yazmayayım hem de sıkılmanı istemem. Ama dur bak bunu demem lazım. Sabahın 5 inde Konya'ya indiğini ve köpeklerden korkup duraktan cıkamayışın da çok iyi ahahhaha:D Kardeşim özür dilerim kızma bana lütfen. Senle uğraşıyorsak bir sebebi var ve sen bu sebebi gayette biliyorsun. Bazen kızışsak da anlaşmak cok da zor olmuyor. Ne de olsa sen Psikolojik Danisman Ali Koç'sun. Lütfen. Ya bir de ben yukarda şey diyecektim unuttum bayadır bana şarkı atmıyorsun acaba kimlere atıyorsun, alınıyorum ama. Yani yeni alınmaya başladım çünkü yeni fark ettim sayın öğretmenim.

Sonuç olarak sen istesen de istemesen de seni bir şekilde tanıyoruz, tanıdığımız gibi seviyoruz. Mesela sen üçkağıtçı bir dolandırıcı olsan ( tabi degilsin ama diyelim ki olmuş olsan :D) bile severiz biliyorsun. Ayyy bi de dur laftan lafa atlıyorum da yeni aklıma geldi. Ben seni tanımadan önce senin gülmediğini zannederdim yaa :D sen gülüyor musun demiştim de sonrasında güldüğün fotografı atmıştın sanırım :D Oysa sen hep gülermişsin ben nerden bileyim :))) Sonra bir de sen hep hayaller kurarmışsın, o hayallerde yaşarmışsın :) Son olarak da şu an biri benim telefonuma Aleyna Tilki atmış  o çalıyor ne diyeceğimi unuttum onu duyunca Allah kahretmesin. Tamam söylenme bana ama şunu bil ki gün gelecek bu kadar özlem duymayacağız çünkü hiçbirimiz bu kadar ayrı kalmayacağız.


-ÜLKÜ

Sessiz



Zifiri bir gecenin en kuytu yerine sıkıştırmaya niyetlendiler adamı. Ses telleri kısılmışcasına bir sessizliğin tam orta yerinde bir çıtırtı duyuldu. Birden durup sese kulak verdi bütün dünya eşrafı. Umutsuz bir çırpınış , sessiz bir çığlık gibiydi bu bekleyiş. Kimseler dönüp bakmadılar. Şaşkınlık içeren hiçbir ibare yoktu adamın suratında. Alışık olmak bunu gerektirirdi ne de olsa. Bütün gereklilikleri ardı ardına sıralayıp tekrar ve tekrar sustu. Konuşmamak üzere değil ama konuşmaya takati yokmuşcasına.

Vakitsizce gelen sessizlik ürkütücüdür. Vakitsizce gelen her şey ürkütücüdür. İçini ürpertir kalbi olanın. Büyük bir talihsizlik gibi gelir vakitsizlik. Tam olarak böyle hissediyordu adam. Sus pus olup kalkamadı olduğu yerden. Nerede olduğunu bilmiyor değildi elbette. Farkındaydı tam olarak boşluğun ortasında olduğunun.

Adam olduğu yerden kalktı, bütün efrat yine sessiz ve umursamaz. Küçücük bir eyvallahın gölgesinde yolun götürdüğü yere doğru ufak adımlarla yürümeye devam etti.


- KUBİLAY ÖNLÜEL

Ayrılığın Ardından, Acının İçinden



Sadece bir bardak çay kadar ömrü olsun her şiirin ya da bir fincan kahve.

Ben çayın şekersiz halini seviyorum mürekkep kokan sayfaların ortasında. Mürekkep koklarken, yutkunmaya zorlandığım o derin duygudan çıkarabilen naif bir his, o çay.

Bu aralar okuyorum bir şeyler, aslında okumamam lazım tam da şu sıralar. Anılar kelimelerle uyum içinde, kalbimin daha önce görmediğim odalarına giriyoruz onlar önde ben arkada. Ya da görmek istemediğim ya da unuttuğum ya da ihmal ettiğim odalara… Evet, ihmal ettiğim, çünkü ihmal etmeseydim bu kadar zor olmazdı yüzleşmek. Bu kadar zor olmazdı en temel ihtiyacım olan yemek yemek! Düğümlenmezdi boğazımda nefesim. Oturmazdı öküzün biri tam da göğsüme.

Yıllar…. İlmek ilmek dokuduğum bir halıymış yeni anladım. Anladım da bu halıyı tek ben dokumamışım, yanımda olmuş hep o kadın. Yardımını hiç esirgememiş. Hani yardım dediysem ipi iğneden geçirmek değil sadece, ipin rengini bile ona işletmişim. O dokunmadan ben dokunmamışım. O bakmadan ben bakmamışım en ince detaya.  Böylece bir sürü yıl oyalanmış durmuşum. Zamanım çalınmış hayat dediğiniz o emek törpüsünden. Oyalanacak bir şeylerim olmuş hep. İşe gitmişim okula gitmişim nihayetinde ona çıkmış yollar. Otobüs duraklarının her birinin üzerine ona gider yazmışım. Ve hep böyle geçecek sanmışım hayatın. Yaşarken fark etmiyorsun işte azizim, bir durakta inip kenarda beklemek, giden otobüslerin içine bakmak, kol kola giren insanları kağıt toplayan çocukları izlemek gerekiyormuş.

Şimdilerde tekrar baştan başlamam gerekiyor tüm yaşanmışlıkların ertesinde, nice duyguların üstesinde, hayallerin gecesinde. Hani diyor ya Şükrü Erbaş “Ayak izlerini silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce”. İster istemez yürüyorsun aynı yolları, yollarda geçen anılar geliyor aklına. Dişini fırçalıyorsun mesela o geliyor aklına ya da çorap giyeceksin, onun hediyesini seçmiş oluyorsun, o geliyor aklına, zaten şarkılardan türkülerden bahsetmiyorum bile. Ya şiirler… Keşke hiç olmasalar hiç okumamış olsaydım diyorum bazen. Parfümüm bile onu hatırlatıyor-son gece her zaman yattığı yastığını zorla alıyorum sabaha kadar kokusunu çekmek için içime- işte geldi yine bir anı daha. Söyleyin a dostlar yolları tersinden giderken de acımaz mı insanın canı? Her adımda yollar kararmaz mı? Kararır elbet, kararır da ben karanlıktan korkmam.  Benim korkum, aydınlanması tekrar yolların. Kimine göre sadistlik olsa da.

Aşk dedikleri eşsiz duygunun da ömrü aslında bir şiir kadar, bir bardak çay kadar. Kimisine bir demlik ama en fazlası ancak işte o kadar. Tanımı ise ayrılık ile iç içe;

Ayrılık kelimesinin anlamı ona göre mesafelerdi, bana göre ise yine Erbaşın dediği gibi o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkamasıydı.

Mesafeler onun için yeni bir hayata adım atmaktı; benim için hayata tutunmak, her şeyi bir kenara itip yanında olmak için geldiğim on dört saatlik yoldu.

Hayat onun için yeni bir aşk; benim içinse soğukta tir tir titrediğim yurt önlerinden evime yürüyerek gittiğim kış gününde satın aldığım para etmeyen emeklerimdi.

Emek mi? Emek aşktı, aşk Züleyha’ydı, Züleyha ayrılıktı, ayrılık mesafeler, mesafeler ise o’na yeni bir hayat, bana ise…



-          Yusuf İslam ULUSOY

O His



Küçük bir umut için
Bunca yıl devirmişim.
O umudu kaybetmemek için korkmuş,
Hep bir adım geri gitmişim.
Yürümüşüm bir başıma.
Gürültülü lakin loş sokaklarda.
Yürümüşüm hiç durmadan,
Bir yere varacakmışım gibi.
Bir hız belki de öfke...
Götürüyor beni, hiç bilmediğim bir yere.
Ansızın acıtıyor.
Karanlığa saklanıyor acıtanlar.
Ve bir his...
Yanıyor sanki geride kalanlar
Bu ne dumandır ey iz bırakanlar.


-ELİF