15.01.2018

Kayıp Bumerang

Gün eğildiğinde
Gölge uzadığında
Yenik düştüğünde göz kapaklarım yer çekimine
Yarı sarhoş kafa, güç bela taşıdığım..
İrkilmeler bozuyordu kapılıp gittiğim düşlerimi..
Müphem bir yalnızlıktı bu:
Yemişe duramaması mı
Yüreğe ağır gelen filizlerin?
Kaçış mesafesinde olduğunu anlayabilmek mi yakınlaşmaların..

Gülüşler diyorum
Bir araya getiren bizi
Bedenin istemsiz tepkisi.
Ve bu bir nevroz belirtisi
Yoluna gitmek için döndüğünde sırtını
Göremeyeceksin çehremin aldığı şekli.
Ne kadar sürecekti ki tesiri.

Hey yabancı..
Yakınlaşmalar diyorum
Kaçış mesafesinde!

youtube.com/kayıpbumerang


İsmail Yılmaz

Ziyaret


Kendi kendime konuştuğum son gecem,
Geceye doğru gökyüzüne yayılırken ruhlar,
Bırakalım her şeyi terk edilmiş oryantalist sokaklarda.
Bir gecelik ucuz otellerdeki huzursuz gecelerin ardından
Sabahı istiridye kabuklu talaş lokantaları
Takip edilesi değil ki, sıkıcı sokaklar.
Kanalizasyona uzanan gösterişli havuzların yanında duran,
Gürcü saçları sırt üstünde kurumaya bırakmıştır.
Ve gerçekten de zaman olacak.
Yüzleri karşılamak için yeni bir yüz hazırlama,
Bir barutun bu devirdeki en iyi görevi olacak.
Bir simit ve birer çay almadan önce
Sana anlayamadığım bir soru...
Oh, sakın sorma,
"Ne oldu?"
Gidip ziyaretimizi yapalım.

Acaba "Cesaretim var mı?"
Kravatım zengin ve mütevazı. Evet, cesaretim var
Evrene rahatsızlık verir miyim acaba?
Kesinlikle veririm ama onlar kadar değil.
Sana bir soru daha...
Oh, artık sorma,
Hadi ziyaretimizi yapalım.

Buna değecek.
Günbatımları beklemeyecek artık bekleyenler avukat.
Siyasi, temkinli, titiz ve lümpen.

Sokakların gülecekse gökyüzüne yayılmayı tercih ederim.

Can Ufuk Erdoğan



Yıldırım


Ne yapıp ne etsem de
Aşık olamıyorum
Karşıma çıkan güzelleri de
Çirkinler safına katıyorum
O ela gözlerden
Bal dudaklardan
Pamukvari ellerden bile zevk almıyorum.
İşte böyle geçiyor günlerim
Zevksiz ve pisipisine...
Birisi yanımda kadınlardan bahsedince
O umursamaz tavrımı takınıyorum
Göz altından çirkince sövüyorum.
Aslında imreniyorum onlara
Deyim yerindeyse kuduruyorum.
Ama ne yaparsın
İçimden gelmiyor bir türlü duygular
Onun için kudurmayı bile beceremiyorum.
Ne dersen de halime
İster karamsar istersen de çekimser
Vallahi bu dünyadan zevk almıyorum...


-Fatih Mehmet Şahin

Kapımın Önündeki Ayakkabılar


Burası müsait. Terkedilmiş bir yer. Üzerime öyle bir sinmiş ki yalnızlık. Yalnız olmamak nasıl birşey yaşayamıyorum neredeyse. Geldin şu an. Hemen sana dönüyorum. No Land ın "üzüme bax" isimli şarkısında bir önceki ay yazmış olduğum yazıyı okuyorsun şu an. ( Bu yazıyı okuyan sevgili okurum kusura bakmazsan bu yazıyı özel bir kişiye yazıyorum ama okuma hakkın var.)

Senden gelen başım üstüne dedi adam. Kadın güldü. Gözlerinin içi güldü. Kadın gülmedi adeta mutluluk şoku geçirdi. Adam parmaklarını kadının yüzüne götürdü. Antakya'yı anlatan yüreğe dokunan bir müzik dipten gelince adam karanlığına gömüldü. Uzandı ve ona okuması için bu dizeleri yazdı.

Su yeşilim.. Senin benim başımı çevirdiğim yönde olmana gerek yok ben zaten başımı senin olduğun tarafa çeviririm. Temizliğin beni bile temizledi. Ben bunca kirin pasın içinde karanlıklarda ölmeyi beklerken şimdi güneşin en aydınlık tarafı gözlerime vuruyor. Gözlerimi saklayamam senden artık.

Yorgunum ve daha bir sürü şey.. Bu gece seni biraz daha tanımalıyım. Biraz özledim. biraz kıskandın mı bilmiyorum ama gıcık tarafına geliyorum. gece benimle uyanmana çok şaşırdım. başım çatlıyor. sana az kaldı. bir onur ünlü dizesi nasıl bekletilir öğreneceksin. bende satırların arasında yol bulmalıyım. ama gıcıksın.

kültür çatışması.. kestane yiyelim lütfen. senin elin yanmasın ben soyarım. senin ellerin üşümesin ben ısıtırım. neyse ya sana pijamalarınla iyi eğlenceler. zaten dedikoduları da anlatmadın. kızgınım bu gece sana.

şu an çok kötüyüm. hem fizyolojik olarak hem de psikolojik olarak. ruhum daralıyor. içimde bir acı. seninle alakalı değil biliyorsun. bugün, dünü ve bugünü yazıyorum. destek görmeye ihtiyacım var. kötü şeyler yaşamak istemiyorum. şansımdan sual olunmaz biliyorum yaradana şükürler olsun.
bugün ev yemeği hayali kuruyorum bir de sana sarılma hayali. biraz daha rahatım. kapıyı kapatıp ağladım biraz ama senden sakladım. gergin olduğumda çekilmez biri oldum sanırım.
ama şiddete meyyalim vallahi dertten.

alim..

3 gün kaldı. Ama fiziksel ve psikolojik şartlar olarak çökmek üzereyim. Doktor sen en güçlümüzsün dedi. Doktor muhteşem bir insan. Yanımda Olduklarında daha güçlüyüm. İkimizde et olarak yığınlardan pek haz etmiyormuşuz.
Bu süreçte sen benim yanımdasın. Dayanamıyorum ben. Ayakta bile zor duruyorum. Herşeyimi sömürdüler ama bu umrumda değil. Ama huzurum.. Onu aldılar elimden. Uyuyamıyorum.
Sadece sana gün sayıyorum.

Bugünü baştan sona tekrar tekrar yaşamak isterdim. Her anını... İlk andan son ana kadar her kısmını detay detay... Yazmak bile anlamını yitirdi şu an. Artık ikimizinde sevdiği bi bank ve cadde var. Çünkü orada bir fotoğrafımız var. Sevdiğimiz şeylerin artması ümidiyle..

En uzun gecenin gerçek bir anlamı oldu şimdi. En uzun gece bütün evsizler sokaklarda huzurla uyudu. Bütün alemler rahatça gözlerini yumdu. Bütün ölüler huzurlu bir gece geçirdi. Özlem çekenler bu gece kavuştular. Yolların bana aşktır artık.

Planlanan kavuşma gerçekleşti. O kadar şey yaptık. Herşey çok güzeldi. Ama çok çabuk bitti. Artık yeni bir kavuşma anını beklemek gerekecek. Bunu şimdiden düşünmeye başlamak şimdiden özlemek gibi.
Gülüşüne dokundum bugün. Gülüşünü görmek herşeye bedel. Hele gözlerinin içinin güldüğünü görmek tarifi imkansız bir durum. Bugün benim için yaptığın tatlıyı da çok beğendim.
Ve senin için kestane pişirip soymak benim için çok şey ifade ediyordu.

Bugün ayrılık günü.. Boş dolabımı da doldurduktan sonra insanlığa doğru giden yolda bir adım daha yol almış oldum. Ellerimde senin ellerin..
Üzerindeki huzursuzluğu anlıyorum. Bunu senden daha az yaşıyorum ama anlamak için elimden geleni yapıyorum. Çok başarılı olamasam da yetebildiğimce senin yanındayım.

Büyük küçük bütün huzursuzluklardan sıyrılıyorum. Zaman.. Herşeyin üstüne sünger çekiyor. Sense hayatıma nakış gibi işlemeye başladın. Hissettiklerimi anlayıp hissetmen çok etkileyici. Sensizlik var bu akşam. Arkada hızlı bir müzik. Şimdi sana uyumak istiyorum desem kafama ordan buraya terlik fırlatırsın gibime geliyor.

Ama ben senin ayakkabılarını kapımın önünde görmek istiyorum. Çünkü bu seni seviyorumun içine nal salmak demektir...


-Ali KOÇ

Yarım Bıraktıkların Kadarsın


Ulaşabilmiş gibi görünmek boşa...
Rafa kaldırdıkların kadarsın.
Sevmiş, sevilmiş olduğunu bilmen yetmez...
Vazgeçtiklerin kadarsın.
Yüreğin yetmiyorsa bırak fakat
Yarım bıraktıkların kadarsın.


- Elif

Düşünceler Sana Ait


Sürükleniyor insan... Ne için olduğunu bilmeden. Evet tamam hissediyorsun ama ya yanlış yaparsan? Ya pişman olursan? Bir yanlış yaptın mı bir kere arkası geliyor. Düzelteyim derken her şeyi berbat ediyorsun. Peşini bırakmıyor o yanlış. Bir yanlış oluyor sana bin yanlış.
    Aşk hormonlarla ilgiliymiş. Aşıksan beynin arka planda çalışıyor sanırım. Ne garip. Düşünsen de yanlış yapabiliyorsun düşünmesen de. Gerçi doğru olanı bilemiyorsun ki. Hissettiğin, yapmak istediğin doğru geliyor sana. Pişman olacak olmak da umurunda olmuyor, aksi bir durumla karşılaşacak olmak da...
   Ne zaman ki içini dolduran, seni yönlendiren kelebekler peşini bırakır o zaman görürsün  dünyanın gerçek rengini. Bir bakarsın ki pembeler mor imiş, sarılar gri...
  Yalpalanır durursun bir süre. Geçecek dersin. Geçer de... Zaman her şeyin ilacıdır illaki fakat ya yaşadığın an. O saniyeler...Titreyen elleri bir kenara bırak, konuşamayan dilleri ne yapacağız?
Susmak en iyisidir her zaman. Hep öyle söylüyorum kendime. Sus. Ama bir an sadece bir an açıyorum ki... Bir bakmışım bir cümleyle ifade edebilecekken ön bir cümle kurmuşum. Giriş,açıklama,anlamı,gelişme,varsayılanlar, ve sonuç. Tüketmişim bütün sözcükleri. Tükenmişim de. Sonrası bir ağırlık. Bir ağırlık ki sorma. Neden? Neden? Neden? Neden saçmaladım? Ne gerek vardı?
   Cevapları olmayan sorular evet kötü ama belirsizlik daha da kötü. O da düşünüyor mu? O da hissediyor mu? Ya öyle olmuş olsa bilmez misin diyorum. Konuşmaz mı? Ama sen de konuşmuyorsun. Sen de demiyorsun ona"SEVİYORUM". Demek ki yok bir şey diyemeyiz diye kendini avut dur sonra. Böylesi daha cazip. Bir seçim bence düşünme tarzı. Canını yakmıyor sonuçta. Düşünceler sana ait madem istediğin gibi kullan onları. Tüketme heyecanları, hayalleri... Gün olur onlar sana yol olur. Sıkı tut elindekileri...

-Elif

8 Portakal – 1 Ahtapot


     1996 yılında, Bryan Adams konserinde olduğunuzu düşünün. 
Telefon ışıklarının yokluğunda yüz binleri yanınıza alıp, sadece hayranı olduğunuz sanatçıya bakıyor ve en sevdiğiniz şarkıları söylüyorsunuz. Konserde yanınızda duran insanın yüzünden bile bihabersiniz. Çıkışta eve, içinizi kapsayan garip duygularla James Dean gibi yürüyerek gidiyorsunuz. Anahtarı bir süre cebinizde aradıktan sonra eve giriyorsunuz. Yatağa kendinizi attığınızda gözlerinizi kapatıyor, 4 saniye sonra hafif bir gülümsemeyle geri açıyorsunuz.

     Şimdi bir de sizi en çok heyecanlandıran kişiyi düşünün.
Telefon ışıklarının olmadığını.. Yüz binlerce kişinin, aslında sizin duygularınızı temsil ettiğini.. O kişinin karşınızda durduğunu.. Hafifçe başınızı eğip, sadece onu izleyişinizi düşünün.. Ahtapotlar gibi üç kalbe sahip olmadığımızın farkındayız. Fakat kabul etmek lazım, gözlerimizi kapattığımızda gönüldekine duyulan hayranlığı en az ahtapotlar kadar hissedebiliyoruz.
Ahtapotların gönlü temsil ettiğini düşünürsek, bir kivinin beyni temsil ettiğinden neden şüphe duyalım? Sekiz portakala bedelmiş sonuçta…

- O yoğunlukta bilimsel bir saçmalık gibi düşünüyoruz bunu. Fakat yalnızlığımızda, gönlümüzdekinin bir bakışı aklımıza geldiğinde; sekiz dakika boyunca boş duvara bakabiliyoruz. Beyinle düşünüp, kalple yoruluyoruz.
Filmlerde, kitaplarda, hikâyelerde mutlu sonu öğretiyorlar mesela...
-Yoğunluğumuzda, öğrettikleri gibi anlık mutlu oluyoruz. Gözlerimizi kapatıp açmamız arasında geçen süre yine 4 saniye. Bu sefer biraz daha mahzun ve sinirliyiz. Bize mutlu olmayı öğrettiler, nasıl mutlu yaşanır bilmiyoruz ki?

Haydaaa… 
Şimdi işin yoksa 8 portakalla düşün, bir ahtapotla yorul.


-Ahmet Delice

Günlük Güneşlik


Sabah uyanıp yaşamak denen illetin yaşattığı mahmurluğu üzerimden atmaya gayret ettim. Eğer üzerimde kalacaksa da ona ben hükmetmeliydim. Gidilecek bir okul, not tutulması gereken bir ders ve en sonunda dönülmesi gereken bir kürkçü dükkanı gözümün önüne geldi. Kalktım yerimde. Tabiki o muazzam duruşuyla sabah mahmurluğum da benimle birlikte işe koyuldu. Gitmem gereken bir yer vardı ancak acelem yoktu. Sanki acelem de varmış gibi hazırlanıp attım kendimi sokağa. Bir kaç adım sonra dolmuş durağı, bir kaç dakika sonra okul, bir kaç merdiven sonra sınıf ve bir kaç kelime sonra ders bitti. Yine bir yere yetişecek, sanki acelem varmış gibi hızlı adımlarla dolmuş durağına iniverdim. Okul yokuş, ders tuhaf, hava bulanık ve bunların orta yerinde dolmuş geldi.

Dolmuşlarda arka tarafta ücretini gönderemeyen, üstünü alamayan kişi bendim bu gün. Kalabalığın içinden elimdeki bozukluğu elden ele kaptana uzattım. Geminin kıç kısmında gibiydim adete. Çünkü bir kaptanımız vardı ve her çukura düşmemizden dolayı sallanıyorduk. Benim bir şikayetim yoktu ama midem çok hoşnut görünmüyordu. İnsanın organları ile arasında mecburiyet dışında bir bağ olduğunu düşünmediğim için mecburen indim müsait bir yerde. Yol boyunca dolmuş jargonunu eksiksiz kullanıp herkesi mutlu ettim.

İnip yürümeye başladığımda bu sefer ben gayet sakindim ancak etrafımda herkes bir yere yetişmek istercesine koşuşturuyordu. Aralarından sıyrılıp eve geldim. Artık acelem yoktu ama kapıyı açacak bir anahtarımda yoktu. Bir çırpıda rica cümlemi kurup kapının açılmasını sağladım. Üzerimi değiştirip, çamura batmış ayakkabılarımı temizleyip, birşeyler atıştırıp çıkmak için muazzam bir niyet aldım. Bir çırpıda hepsini gerçekleştirip koşar adım çıktım. Eş dost arkadaş önemli olduğu için gidip bir bardak çaylarını içip kendimi nargile dumanına boğmaya karar verdim.

Nargile dumanının içinden yazıyorum bütün bunları. Olup biteni anlama niyetindeyim. Herkesi değil ama bazı anları anlamakla başlamalıyım işe. Acelem yok, yetişmek zorunda değilim hiçbir yere. Herşeyin bir vakti muhakkak vardır. Bekleme devam, en dumanlı yerlerde, en acılı duygularla birlikte.



-Kubilay Önlüel

Sevgili Google

Kendimi Şanslı Hissetmiyorum
Hep iyi kararlar alır. Hep mantıklı davranır. Hiç kendisi uymazdı. Bilumum insanlığa faydası dokunur, kendisine gram faydası dokunmazdı. Ortalama boylarda, standart sapmanın üstünde, elitlik seviyesinin bir kademe altındaydı. Siyaset bilgisi yorganının boyundan kısaydı. Tutarsızdı ama tuttuğunu da koparır cinstendi. Ne insanları severdi, ne de insanlar onu severdi. Çoğu zaman intihar etmek isteyip, sonra da gider bir güzel işerdi.

Sabah olunca uyanmaz. Gece olunca da esnemezdi. Gün boyu esner, geceleri de dertlenirdi. Kızgınlığı hayata değildi. Bilhassa hayattan da değildi. Amacını bilirdi. Amacına nasıl ulaşacağını da bilirdi. Konu gerçekleştirmeye gelince ise genelde gözleri seyirirdi. Yapacağı işlerinin vaktinden çok olduğunu söyleyip, bu yüzden de hiç bir işe başlamazdı.

Tutarlıysa da söz gelimiydi. Sözün gidişatı böyle değildi. Perfect tense gibiydi. Muhteşemdi. Erken gitti. Herkes gibi. Kimse geç gidemezdi zaten. Kimse hazır olamazdı.

Havuzda doymazdı. Denize açılmaktan da korkardı. Ne yaptığı belli değildi. Gece dua eder, gündüz de gezerdi. Marka olanından.

Afiliydi. Sevmesini de bilirdi. Sevilmezdi..

Herkesin hoşnut olmasını istedi. Kaybetti.

İnsanları anlamak gerçekten güçtü. Bazen Ak-47'yi alıp hepsini tek tek indiresi geliyordu. Rus arkadaşı da "nayss mayy fırrrenddd" diyecekti sonra. "Hed şat" diyecekti bilgisayar da. Saçmalık. Niye mi? Bilgisayarın dili olsa böyle demezdi de ondan. Derdi ki: TÜNELDE AWP VAR.


-Delice7