1.01.2019

GİYOTİN




Mahalle başına kurulmuş giyotinde
Ruhumu ezdiler,
Yirmi beşinci karesinden.
Rahmine sakladığım iki çöp sigara vardı
Kalbimin.
Eskiden olsa ‘cuvarasız bayramlar’a ağlardı babam;
Faşizmi, ensemden yakaladı.
Sinematografik çocukluğum
Yoksa bir roman mı olmalıydı?
Cinai sarılışlarım oldu oysa benim.
Ruhum giyotine vurulmasaydı,
Elbet kurban giderdi bir şiire.
Mütalaasını asan halatlarımdan boğardı
Annemin ilkeli gençliği.
Köle pazarında tezgaha atılan sikkelere
Müezza gibi miyavladım;
Naaşım önde giderken yine de umutla.
Mahalle başları, insanlar ölsün diye miymiş?
Bir ceset kaç yıl,
Her sabah,
Toplu taşıma suratsızlığına;
Bir ceset kaç yıl,
Her akşam,
Kara kutu ruhsuzluğuna;
Bir ceset kaç yıl,
Her uykuda,
Tekrar tekrar giyotine...
?
Çocukken ölseydim,
Ah!
Kuşpalazı derlerdi dedeme.
Yutağımda birikenleri
(Öyle ya)
Kimse bilmezdi.


-Münevver Kübra Peker




Mavi Bi' Düş



Gün aymamış daha, alarmım sabah olduğuna dair ısrarcı olsa da göz kapaklarım kabullenmekte oldukça zorlanıyor. -16 derece gösteriyor termometre, yine de şehir uyanmadan ciğerlerime doldurmak istediğim kar kokusu var dışarıda. Pencereyi açmak aptallık gibi görünse de kuşların selamını almaya değer biliyorum. Onlarla sohbet etmek için bundan daha güzel bir vakit olamaz. Üstelik danslarını izlemekte sabahıma neşe katıyor. Titriyorum, öyle bir titremek ki içimin buzları eriyip ayaza karışıyor sanki. İki sokak arkadaki minareden yükselen ezan sesiyle, kuşların verdiği neşe ikiye katlanıp huzura karışıyor. Dua etmenin güzelliğini bu saatlerde iliklerime kadar hissediyorum. Dünya henüz kirlenmemiş, bedenler gibi ruhlar da uykuda. En büyük şükürlerimin başrol oyuncusu uyanmış bu arada. Kalkar kalkmaz demlediğim kahvenin kokusunu aldı galiba. 
-Pencereyi kapat sevgilim, hasta olacaksın.
+İçimde sen varken bu mümkün mü?

   


-Rabia