Kısa bir ömürün içinde bir sürü fotoğraf...
Döndüğüm her taraf içimde bir hüzne dönüşüyor. O günün zorlukları ve olumsuzlukları kaybolmuş her nasılsa sadece özlem hissediyorum. Bu özlem zaman zaman artıyor. En temel özlediğim nokta ise çocukluğumun geçtiği evin çevresi oluyor. Daha önce sırf bu özlem için iki kez belki de daha fazla o bölgeyi gezdim. Halbuki ayrılırken bir daha gelmem diyordum. Sordukları zaman yeni yerin daha güzel olduğunu söylüyordum. Belki de öyledir ama özlem dediğin başka bir şey. Gezdikten sonra 'bu muymuş?' hissi geliyor. Belki biraz da konuşmaya ihtiyacım vardır. Aslında karın yağdığı ve dışarda rüzgarın sert estiği bir havaya ihtiyacım da olabilir. Soba yanardı. Sokak lambasının ışığı pencereden içeri süzülürdü. Ama tavana da soba alevinin rengi yansırdı. İçerisi soba yandığı için sıcak ama penceler tabi eskimişler haliyle içeriye soğuk da giriyor. Pencerelerimizin rengi mavi. Gökyüzü gibi mavi hem de. Boşluklarından içeriye giren rüzgarın sesi hafif bir korku veriyor. Soba yandığı için üşümüyorum ama dışarıyı seyretmek için pencereye yaklaştığımda pencerenin önündeki betondan gelen serinlik veriyor.
İnsanları soğuk bir günde bir araya getirip yavaşça yürüyerek her eve uğrayıp bir 'merhaba' desek düzelir mi acaba. Belki düzelir belki de düzelir gibi olup düzelmez. Voleybol oynasın büyükler. Arkaya kaçan topları çocuklar olarak biz toplarız. Babam, abiler, amcalar büyükler eğleniyor. Top kimin acaba? Topun sahibi mi koyuyor kuralları? Mezarlığa yürüyelim hep birlikte. En arkadan biz torpil atabiliriz size doğru. Başlarınızı koruyun. Çocuk olduğumuzu unutmayın. Çok kızmayın. Şekerimizi sizinle toplayalım ki bize de iyi şeker versinler.
Okula gitmek için servisi beklerken büyük kar yığınları yapalım çocuklarla. Onların arkasına birer ikişer sığınıp kar topu savaşı yapsak güzel olurdu. Şöyle iyi bir kar yağsın da biz oynamasak da olur diyorum şimdilerde. Babamın verdiği kömür parasını nasıl kaybettim ben bilmiyorum. Tamamını teslim edemeyince de geri kalanı ile sakız almıştım. Şekerli sakız. Şimdilerde şekere dair hiçbir şey yemiyorum. Bak aklıma geldi ilk küfürümü 9 yaşındayken etmiştim ama ne dediğimi hatırlamıyorum. Canım öğretmenim. Kızmış mıydın hatırlayamadım.
Bi çiğlik bi olamamışlık hissi küçüklüğümden bu yana var içimde. Diğer insanların içini bilemesem de bu konuyu daha önce açmamıştım. Bu his genelde hatalarımdan kaynaklı geliyor. Tek hata yapan insan ben değilim. Ama insanlar hata yapıyor diye olamamış hissetmiyor olabilirler. Bu durum kronik hata mı yoksa benden mi kaynaklı onu sosyal bilimciler bilecektir heralde. Satır aralarında sürekli saykoluk yapıyor olmamla da bir ilişkisi olabilir. Bu eksiklik sanki ciddiyet eksikliği gibi bir şey. Komik olmak dayatılmış mı bize. Yoksa fıtratımızda mı var.
Toparlayacak olursak bir özlem var. Bir de olamamışlık var. Başka şeyler de olabilir. Onlara sonra bakarız. Parmaklıklar ardında olan ben gibi.
-Ali KOÇ