18 yaşımdayken yaşamak istediğim çok şey vardı mesela.
Öncelikle doğum günü partimin düzenlenmesini isterdim. Tüm arkadaşlarımın karanlığın bir seviye alt noktasında, gözler gözleri seçilebilirken deli gibi dans etmesini ve adımı haykırmasını ve pastamdaki 18 mumu 18'den geriye sayarken tek tek söndürmeyi isterdim. Sıfır olduğunda herkesin hep birlikte beni omuzlarına almasını. Tüm o yakışıklı çocukların bana hediyeler almasını isterdim.
Ama büyüdükçe kendimi başka insanların merkezine ne kadar çok koyduğumu farkettim.
Bir de kendisini hatırlamıyorum ama sevgilimin bana her saniyesini ayırmasını, uğraştığı ne varsa bırakıp benimle ilgilenmesini isterdim. Başka işlerle uğraştığında kendimi çöp gibi hissederdim.
Ama büyüdükçe sevgililerimin, insanı insan yapan toplumsal psikolojik yaşantısını ne kadar çok baltaladığımı farkettim.
Bir de her akşam ailece evimize misafirler davet edip bahçemizde mangal partileri düzenleyip sefa sürmeyi isterdim. Her yaz ailemle yaz tatilinde 3 ay deniz kenarında otellerde tatil yapmayı isterdim.
Ama büyüdükçe cennete gönderilmediğimi, hayatın bu kadar sefai olmadığını, olumsuzluklarla dolu olduğunu kabullenerek her kötü sonucun olabileceğini öngörecek bir sakinlikle yaşamayı anladım. Büyüdüğümde ise tepkisizsin diyorlar, hayatı öngörüyorum. Hissizsin diyorlar, her şey olabilir, hayat bu diyorum. Sevdiklerimi ve mevcut yaşantımı koruyabildiğim ölçüde çabalayacağım, kendimi yırtacağım. Ama geri döndürülemez noktaya gelen bir yoksullukta, döndürülemez bir ölümde, döndürülemez bir ayrılıkta ben yıkılmayacağım, anılarımı anacağım, çok özleyeceğim, çok ağlayacağım ama yıkılmayacağım. Bir defaya mahsus, tek başıma gelmiş olduğum bu hayatta, her an tek başıma kalacak gibi yaşıyorum zaten. Hayat, bu. Hayat, tam da bu. Şartlar berbat olur, açlık olur, zulüm olur, ölüm olur ama hayat tam tamına bu.
Bir de kendi mutluluğumu her şeyden çok isterdim, mutlu olmayacaksam herkesi silip atmak isterdim.
Ama büyüdükçe; benim anlık mutluluğumdan sevdiklerimin mutluluğunun uzun dönemde bana daha iyi geldiğini anladım. Hayatı anlık yaşamanın değil hayatımı yaratmanın önemini anladım. Annemi, babamı çok özledim, İzmit'teler, iyiler, ama burda kendime nasıl bi hayat kurmuşum şu an çok merak ediyorum.
Ayrıca zamanı geriye alma şansım yok, her günü zamanı geriye almış ve telafi etmeye gelmiş gibi yaşıyorum; yapıcı, nazik, hayatı kötü şartlarıyla olduğu gibi kabul ederek.
-Öncelikle şaşkınım Betül hanım. Mental olarak aşırı olgun olduğunuzu kulaklarımdan beynime giden her noktaya kazıdınız. Birinci cevabınıza cevaben, anlattıklarınızın hayattan beklenti içinde olmadığınızı göstermez. Düşündüğünüz bu hayatta yine de mükemmel aşkı yaşamanıza engel değil. Zenginlikleri bulabilir, ailenizle sefa sürebilirsiniz. Extreme sporlar ile nefesinizi hissedebilirsiniz. Tutku, huzur, heyecan, adrenalin hala sizin bedeninizde yaşanmayı bekliyor.
-Öncelikle, mükemmel aşk demişken, ben evliymişim. Bilgilerim yazmıyor mu?
-Özür dilerim ona bakmad..! Evliymişim derken?
-Kocamın olduğunu da hatırlamıyorum, ne ismi, ne cismi.
-Kusuruma bakmayın, bu biçimde bir hafıza kaybı beklemiyordum. Hayatınızda şu an kimi hatırlıyorsunuz.
-Annemi, babamı, abilerimi, bir eşimin olduğunu söyleyen Merve'yi. EDS Bilişim diye bi şirketten çıktım geldim, keşke çıktığımda yanıma Merve'yi de getirseydim. Daha önceden de nöbet geçirdiğimden bahsetti. Toplantıya girebilecek bi pozisyonda çalışıyorum. Adım, soyadım, doğum tarihim, kimlik kartımdaki bilgileri biliyorum şimdilik, telefon şifremi hatırlamıyorum. Bilgilerime bakıp adresimi, kocamı söyleyebilir misiniz? Hatta tüm bilgilerimi söyleyebilir misiniz hocam?
-Durum baya kötü, epilepsi çeşidi diyebilirim. Bilgilerinize göre kocanız Bahadır.
-Bahadır Yılmaz??
-Kağıthane, Çeliktepe Mh, 99713 sk.
-Yakın mı
-Evet yakın
-2 çocuğunuz var, Batuhan 23 ve Burcu 22 yaşınd..
-Çocuk mu! Aman Allah'ım. Offff!
- Beni neden arayan olmadı hâlâ? Kocamın numarası var mı?
-Var...bi dakika... Çalmıyor, telefon kapalı.
-Bi kağıda yazıp verebilir misiniz? Ve annemin babamın numarasını.
-Buyrun, Bahadır Bey'in numarası. Ailenizin numaralarına ulaşamam. Ama üzgünüm aileniz yıllar önce vefat etmiş. Hatta abileriniz de vefat etmiş. Vee, ımmm... Anneniz 17.. Babanız da 17.. Abileriniz de. Hepsi aynı gün.. 17.. Betül Hanım çok üzgünüm. Bu, o gün 17 Ağustos 1999.
-Ne diyorsun sen hocam!
-ve siz 18 yaşındayken..
Öncelikle doğum günü partimin düzenlenmesini isterdim. Tüm arkadaşlarımın karanlığın bir seviye alt noktasında, gözler gözleri seçilebilirken deli gibi dans etmesini ve adımı haykırmasını ve pastamdaki 18 mumu 18'den geriye sayarken tek tek söndürmeyi isterdim. Sıfır olduğunda herkesin hep birlikte beni omuzlarına almasını. Tüm o yakışıklı çocukların bana hediyeler almasını isterdim.
Ama büyüdükçe kendimi başka insanların merkezine ne kadar çok koyduğumu farkettim.
Bir de kendisini hatırlamıyorum ama sevgilimin bana her saniyesini ayırmasını, uğraştığı ne varsa bırakıp benimle ilgilenmesini isterdim. Başka işlerle uğraştığında kendimi çöp gibi hissederdim.
Ama büyüdükçe sevgililerimin, insanı insan yapan toplumsal psikolojik yaşantısını ne kadar çok baltaladığımı farkettim.
Bir de her akşam ailece evimize misafirler davet edip bahçemizde mangal partileri düzenleyip sefa sürmeyi isterdim. Her yaz ailemle yaz tatilinde 3 ay deniz kenarında otellerde tatil yapmayı isterdim.
Ama büyüdükçe cennete gönderilmediğimi, hayatın bu kadar sefai olmadığını, olumsuzluklarla dolu olduğunu kabullenerek her kötü sonucun olabileceğini öngörecek bir sakinlikle yaşamayı anladım. Büyüdüğümde ise tepkisizsin diyorlar, hayatı öngörüyorum. Hissizsin diyorlar, her şey olabilir, hayat bu diyorum. Sevdiklerimi ve mevcut yaşantımı koruyabildiğim ölçüde çabalayacağım, kendimi yırtacağım. Ama geri döndürülemez noktaya gelen bir yoksullukta, döndürülemez bir ölümde, döndürülemez bir ayrılıkta ben yıkılmayacağım, anılarımı anacağım, çok özleyeceğim, çok ağlayacağım ama yıkılmayacağım. Bir defaya mahsus, tek başıma gelmiş olduğum bu hayatta, her an tek başıma kalacak gibi yaşıyorum zaten. Hayat, bu. Hayat, tam da bu. Şartlar berbat olur, açlık olur, zulüm olur, ölüm olur ama hayat tam tamına bu.
Bir de kendi mutluluğumu her şeyden çok isterdim, mutlu olmayacaksam herkesi silip atmak isterdim.
Ama büyüdükçe; benim anlık mutluluğumdan sevdiklerimin mutluluğunun uzun dönemde bana daha iyi geldiğini anladım. Hayatı anlık yaşamanın değil hayatımı yaratmanın önemini anladım. Annemi, babamı çok özledim, İzmit'teler, iyiler, ama burda kendime nasıl bi hayat kurmuşum şu an çok merak ediyorum.
Ayrıca zamanı geriye alma şansım yok, her günü zamanı geriye almış ve telafi etmeye gelmiş gibi yaşıyorum; yapıcı, nazik, hayatı kötü şartlarıyla olduğu gibi kabul ederek.
-Öncelikle şaşkınım Betül hanım. Mental olarak aşırı olgun olduğunuzu kulaklarımdan beynime giden her noktaya kazıdınız. Birinci cevabınıza cevaben, anlattıklarınızın hayattan beklenti içinde olmadığınızı göstermez. Düşündüğünüz bu hayatta yine de mükemmel aşkı yaşamanıza engel değil. Zenginlikleri bulabilir, ailenizle sefa sürebilirsiniz. Extreme sporlar ile nefesinizi hissedebilirsiniz. Tutku, huzur, heyecan, adrenalin hala sizin bedeninizde yaşanmayı bekliyor.
-Öncelikle, mükemmel aşk demişken, ben evliymişim. Bilgilerim yazmıyor mu?
-Özür dilerim ona bakmad..! Evliymişim derken?
-Kocamın olduğunu da hatırlamıyorum, ne ismi, ne cismi.
-Kusuruma bakmayın, bu biçimde bir hafıza kaybı beklemiyordum. Hayatınızda şu an kimi hatırlıyorsunuz.
-Annemi, babamı, abilerimi, bir eşimin olduğunu söyleyen Merve'yi. EDS Bilişim diye bi şirketten çıktım geldim, keşke çıktığımda yanıma Merve'yi de getirseydim. Daha önceden de nöbet geçirdiğimden bahsetti. Toplantıya girebilecek bi pozisyonda çalışıyorum. Adım, soyadım, doğum tarihim, kimlik kartımdaki bilgileri biliyorum şimdilik, telefon şifremi hatırlamıyorum. Bilgilerime bakıp adresimi, kocamı söyleyebilir misiniz? Hatta tüm bilgilerimi söyleyebilir misiniz hocam?
-Durum baya kötü, epilepsi çeşidi diyebilirim. Bilgilerinize göre kocanız Bahadır.
-Bahadır Yılmaz??
-Kağıthane, Çeliktepe Mh, 99713 sk.
-Yakın mı
-Evet yakın
-2 çocuğunuz var, Batuhan 23 ve Burcu 22 yaşınd..
-Çocuk mu! Aman Allah'ım. Offff!
- Beni neden arayan olmadı hâlâ? Kocamın numarası var mı?
-Var...bi dakika... Çalmıyor, telefon kapalı.
-Bi kağıda yazıp verebilir misiniz? Ve annemin babamın numarasını.
-Buyrun, Bahadır Bey'in numarası. Ailenizin numaralarına ulaşamam. Ama üzgünüm aileniz yıllar önce vefat etmiş. Hatta abileriniz de vefat etmiş. Vee, ımmm... Anneniz 17.. Babanız da 17.. Abileriniz de. Hepsi aynı gün.. 17.. Betül Hanım çok üzgünüm. Bu, o gün 17 Ağustos 1999.
-Ne diyorsun sen hocam!
-ve siz 18 yaşındayken..
ve bugün günlerden 17 Ağustos..
-Can Ufuk Erdoğan